TARİHİ CAMİLERİMİZİN GEÇMİŞİ VE GEOMETRİK DESENLERİ

  Merhaba sevgili okuyucularım! Uzun zamandan sonra yine bir aradayız. Kendi alanımın dışında güzel paylaşımlar yaptım baya. Ama şimdi yine kaldığımız yerden devam edelim. Gerçi bu alanda sürekli ilgilenebilecek vaktim oluyordu şuan ise olmuyor çünkü çalışmaya başladım. İnşallah hafta sonları zamanımı ayırabilirim. 

  Evet ilgi alanım yani özellikle bu sayfayı açarkende isminden gördüğünüz üzere İslami geometrik sanatları. Bu sanat hakkında çok daha fazla bilgim paylaştıklarımın dışında yok. Öğrenmeye devam ediyorum. Bunun dışında geriye sadece tarihleri ve motiflerini merakla öğrenebileceğimiz camilerimizin,medreselerimizin vs. isimlerini bilmek kalıyor. Desenleri incelemek için geziler dahi yapmak güzel olabilir. 

Ailecek, arkadaşlarla vs. yapacağınız geziler için planlar yapıp hem tarihini hemde sanatsal olarak yapısını inceleyebiliriz desenlerin. Bende desenleri çizerken bi çoğunu araştırdım ama bakmadıklarım çok. İsmini bilmediklerim de. Tabi çizdiğim her desen bir camiye veya bir esere ait değil. Sade desenlerde var internetten bakıp çizdiğim. Onları elim alışsın ve açıları anlamak öğrenmek için çiziyorum. 

   Bu yazımda da  çizinlerimden üçünü seçtim  çünkü ülkemden parçalar olsun istedim ve araştırıp okuduğum tarihlerini sizlerle paylaşmak istedim. Nasip olurda yolunuz bir gün düşerse buralara gideceğiniz duraklar arasında bu camilerimizde yer alsın derim inşallah😌

  Seçtiğim eserler iç anadolu ve güney anadolu bölgesinden. Varacağımız duraklar Konya Kayseri ve Diyarbakır’da . Bakalım bu eserler bizlere kimlerden emanet kalmış?Nasıl desenler ile süslenip bezenmiş? Haydi yolculuk başlasın o zaman☺️

 •İlk durağımız Kayseri:Hacı Kılıç Cami

Tarihi:

Selçuklu devletinin son dönemlerinden kalma bir eser olarak 750 yılı aşan yaşına rağmen hala dimdik ayakta duran Hacı Kılıç Cami, taçkapısı ve mihrabındaki süslemelerle Kayseri'deki tarihi eserler arasında özgün bir yere sahiptir.

   Kayseri şehir merkezinde ve İstasyon Caddesi üzerindeki Hacı Kılıç Cami, Selçuklu döneminin önemli eserlerinden biridir. Kayseri'nin sahip olduğu dini yapılar arasında önemli bir yeri bulunan Hacı Kılıç Cami; Selçuklu devletinin son dönemlerinde 647 (M. 1249} tarihinde Ebu'l-Kâsım Bin Ali Tûsî tarafından yaptırılmıştır.

  Bu eserimizin girişinde bulunan mukarnaslı nişin altında celi sülüsle yazılmış bir kuşakta Tevbe Suresi'nin 18. ayeti yer almaktadır: "Allah'ın mescidierini ancak Allah'a ve ahiret gününe imân eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imâr eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır." âyet-i kelimesi yazılıdır.Cami girişinde bu yazı; beyaz mermer üzerine yazılmışken, medrese kapısında taş üzerine işlenmiştir. Giriş kapısı basık kemerlidir. Sağ ve solda mukarnaslı nişli mihrabiyeler yer alır. Taçkapı dış pervazında yukarıya kadar uzanan sütunlar ve içte; giriş kapısının iki yanındaki küçük sütunlar da geometrik karakterde değişik desenlerle süslenmiştir. Yalnızca medrese kapısının dış pervazında mukarnaslı bordür dolaşmaktadır. Bu kapının üst kısmındaki kitabede celi sülüsle Arapça olarak iki satır halinde yazılan metnin tercümesi şöyledir: "Bu mübarek medresenin yapılmasını Keyhüsrev'in oğlu yüce sultan, din ve dünyanın şerefi, fetihler sahibi, Keykâvus devrinde 647 (1243) senesinde zayıf kul Tûs'lu Ali oğlu Ebu'l-Kâsım eliyle emretti." 

  Evet tarihi bilgisi ile çok eskilere dayanan bu eser gerçekten yıllar geçmesine rağmen hala ayakta insan şu zamanda dahi bu kadar sağlam eser yapamazken dedelerimiz öyle büyük miraslar bırakmışlarki bizlerin torunları dahi görür diyebiliriz. Girişte ayeti kerime yazması ve atalarımızın ismi hakkında bilgi vermesinde çok güzel. Genelde birçok camimizin yada medreselerin girişlerinde güzel hat yazıları ile ayeti kerimeler yazılmakta dedelerimiz sanata önem veriyormuş evet ama imanları öyle kuvvetli imiş ki sanatada bunu yansıtmışlar. 

  Bu güzel eserde birazda sanatsal incelemeler yapalım. Benimde desenini çizdiğim eserimizin bir kaç resmini ve desenini paylaşacağım. 








 

    





İkinci durağımız Konya:Eşrefoğlu Cami

 Tarihi:

 Beyşehir şehir merkezinde olup en eski Selçuklu Beylik dönemi yapılarındandır. Selçuklu Hakanı Sultan Sancar'ın emri ile 1134 yılında yaptırılmış, daha sonra Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından 1297 yılında bugünkü şekliyle yeniden inşa edilmiştir. Halen ibadete ve ziyarete açıktır.

   7 asırlık cami, taş, tuğla, çini ve renkli boyama gibi birçok süsleme sanatının bir arada ve yoğun olarak kullanıldığı tek ahşap cami olması nedeniyle Türk mimarlık tarihinde özel bir yeri vardır. Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından 1297-1299 yılları arasında yaptırılan Eşrefoğlu Camii, ahşap direkler üzerine oturtulan düz tavanlı camilerin en büyüğü olarak biliniyor. Caminin ahşap olmasına rağmen 7 asır çürümeden ayakta kalabilmesinin sırrının bugün bile bilinmediği caminin önemli özelliklerinden biri de, ortasında bulunan, 4-5 metre derinliğindeki "karlık" denilen kuyudur. Karlığın, caminin çürümesini önlemek amacıyla yapıldığı sanılmaktadır. Karlığa dolan karın yavaş yavaş erimesiyle, nemin, caminin içindeki ağaçların ömrünü uzattığı sanılıyor. 

  Bu güzel tarihi eserimizi diğer camilerden ayıran bir özelliği varmış. Mimarlar ozamanlar gerçekten her ayrıntıyı düşünmüşler. Eğer bu fikirler olmasa camilerden bir kalıntı dahi kalmazdı. Misal Mimar Sinan’ın eserleride öyle o yıllarda ne elektrik vardı nede teknoloji çok ileri seviyedeydi. Ama mimarımızın ince fikirleri sayesinde aydınlatmayı nasıl sağlayacağını biliyordu.

 Bu eserimizdende güzel kareler ve desenler paylaşacağım sizlerle. 










Üçüncü durağımız Diyarbakır:Ulu Cami

 Tarihi:

 Diyarbakır Ulu Cami, Anadolu’nun en eski camilerindendir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen ve kentin en büyük kilisesi olan Mar Toma Kilisesi’nin MS 639 yılında camiye çevrilmesi ile oluşturulmuştur.    

  Diyarbakır’da hüküm sürmüş bütün devletler tarafından Ulu Cami’ye büyük önem verilmiştir. Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah, Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ve Osmanlı padişahlarından birçoğu ile İnaloğulları, Nisanoğulları ve Artuklulara ait kitabe ve fermanlar caminin çeşitli yerlerinde görülmektedir.

  Cami bu kilisenin üzerinde gelişmiştir. Ancak bu kilisenin planı ve mimarisi hakkında herhangi bir bilgi bulunmuyordu. Emeviler zamanında bölgede İslamiyet'in yayılmasıyla birlikte, Şam Emeviye Camisine benzetilerek bir kurulan bir camiden ilk İslam kaynakları bahsetmektedir. 1046 yılında kente gelen Nasır Hüsrev kentteki yapıları anlatırken Ulu Cami'den de bahsetmektedir. Hüsrev, caminin çok destekli bir sütun sistemine sahip olduğuna ve yapının yakınında bulunan bir kilisenin süslemeli sütunlarına işaret etmektedir. 1085 yılında kenti ele geçiren Selçuklular zamanında cami yeninden büyük bir onarımdan geçirilmiştir. Selçuklu Sultanı Melikşah'ın emriyle vali Amidüddevle 1090 yılında camiyi esaslı bir biçimde onarmıştır. Tek şerit halinde bu onarıma ilişkin kitabede şunlar yazılıdır:


"Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla; Allah'tan başka Tanrı yoktur, Muhammed onun elçisidir. Bunun yapılmasını Büyük Sultan, Büyük Sahlann Şahı, ümmetin ve emirlerin başı, Arap ve acemlerim efendisi, dünya ve dinin yücelticisi, Devletin Kudreti, Fetih babası, Alparslan oğlu Melikşah - Allah saltanatını devamlı kılsın ­emretti.

Dinin şerefi, Devletin direği, Vezirlerin tacı, Cehir oğlu Mansur Muhammed valiliği zamanında Allah günlerini uzatsın; Kadılann şerefi, Büyük kadı Abdülvahid oğlu Abu nasır Muhammed eliyle ve Kudüs'lü Muıammed oğlu Ahmed'in vekaletiyle 484 (1091) senesinde yapıldı."

Selçuklu döneminde yapıda gerçekleştirilen onarımların nereler olduğu bu gün için tam belli değildir.

Yapı 1115 yılındaki depremde tahrip olmuştur. Bu dönemde caminin içinde bulunan ahşap destekli bölümlerin yıkıldığı, İnaloğulları zamanında yeniden inşa edildiği bilinmektedir. 1117-1125 yılları arasında avlunun doğu ve batı kanatlarında bulunan çift katlı revaklı bölümler inşa edilmiştir. 1155 yılında Avlunun doğusunda bulunan Mesudiye Medresesi inşa edilmiştir. Yapı sonraki dönemlerde Selçuklu, Artuklu, Osmanlı, Akkoyunlu zamanında da onarım görmüş ve ilavelere maruz kalmıştır.


  Diyarbakır Ulu Cami, İslam aleminde (Kâbe, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa ve Şam Emeviye Camisi’nden sonra) beşinci Harem-i Şerif yani Kutsal Mabed olarak kabul edilir.  

 Cami, planı itibariyle Şam Emeviye Camisi’nin Anadolu’ya yansıması olarak yorumlanır. Bir külliyeyi andıran Ulu Cami, ortadaki dikdörtgen biçimindeki büyük avlunun etrafında yer alan çeşitli bölümlerden oluşur. Avlunun güneyinde Hanefiler bölümü, kuzeyinde Şafiiler bölümü ve Mesûdiye Medresesi, batısında Zinciriye Medresesi ile doğusunda revaklı bölümler bulunmaktadır.

Camiye giriş üç ayrı yerden sağlanır. Doğudaki ana giriş kapısının iki köşesinde aslanla boğa mücadelesini simgeleyen ve simetrik olarak işlenmiş kabartma bir figür bulunmaktadır.

Yapının içinde orta bölümün tavanı kalem işleriyle süslenmiştir. Benzer kalem işi süslemeleri tavanın yüzeylerinde de görülmektedir. Buradaki yazı şeridi şeklindeki kalem işleri daha çok Osmanlı dönemi süslemelerinin özelliklerini taşımaktadır.

  Bu tarihi eserimizi de sona bırakmak istedim biraz daha detaylı bir tarihi var çünkü. Ve çok büyük bir cami. Dedelerimiz eğitime çok önem vermiş zamanında bunu en çok ülkemizin her bir yerinde kurulan medreselerden anlayabiliyoruz. Osmanlı dönemi değil sadece o dönemden önce ki yıllarda da kurulmuş. 

 Araştırmalarımın yanında tarihi dizi sever biri olarak TRT 1 in dizilerini takip ederek o dönemin devlet adamlarını da öğreniyorum aynı zamanda. Bu eserimizde bir çok bölümü olması ile ve içinde medreselerinin oluşu ile diğerlerinden biraz daha farklı. Bir okul gibi diyebiliriz. Aynı zamanda içinde bir çok kitabe ve ferman bulundurmuş olmasıda onu ayıran bir özelliği. 

Resimler ile biraz da camimizi ve geometrik desenini inceleyelim. 











 
  Umarım bu yazımı da beğenirsiniz ve  birşeyler aktarabilmişimdir. Bir dahaki yazım da görüşmek üzere ☺️Hoşçakalın!

6 yorum:

  1. Bahsi geçen şehirlerin hiçbirine gitmediğimi farkettim. :)
    Fakat gittiğimiz yerlerde de öyle bir bakıp geçiyoruz. Sizin mesleki açıdan daha çok ilginizi çekiyordur tabi ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlgimi çekiyor tabiki ama zaten benimde mesleğim ile ilgisi yok ki ilgi alanım bu ve benzeri sanat olduğu için mesela Ebru veya hat yazısı yazmak da ilgi alanım gerçi hattat değilim ama küçük bi parça öğrenmiştim onun yerine kaligrafi kalemi ile güzel söz yazıyorum arada bir öyle işte

      Sil
  2. eline sağlık tatlı ve hoş çizimlerin içim ferahladı mutlu oldum yaa :)

    YanıtlaSil
  3. Bişey değil deeptone hanım☺️

    YanıtlaSil
  4. Mükemmel bir anlatım...Keza fotoğraflar da...Ayrıca çizimlerinize hayran kaldım. Yalnız Diyarbakır Ulu Camii'nin üçüncü fotoğrafı görülmüyor. Belki silmiş de olabilirsiniz tabii. :)
    Emeğinize sağlık olsun. Kıymetli paylaşımınıza teşekkür ediyorum Hümeyra Hanım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum yorumunuz için beğenmenize çok sevindim ama 2. Resmim gözüküyor belki bilgisayardan bakıyorsanız gözükmemiş olabilir mi

      Sil

BENİM PENCEREMDEN HAYATIM

      Bu sabah yine güneşin ışıkları ve kuş cıvıltıları ile uyandım.Yatağım penceremin yanında olduğu için perdenin kenarından sızan güneş ı...