BCP (Blogları Canlandırma Projesi) Ağustos Yazısı

 



   Merhaba sevgili okuyucularım!  Bu ayın konularından biride tıp imiş. O zaman biraz gerçek tıptan konuşalım. Evet gerçek tıp nedir sizce yani kastettiğim tıp aslında günümüzdeki tıp değil. Okuduğum bir kitapta tıp adına bir çok gerçekleri yazmışlar ve ilk orada öğrendim herşeyi. Aslında Rabbimiz bizim için hastalık elbette yarattı ve tüm bitkiler ile de dertlerin dermanını, şifasını verdi. Efendimizin çörekotu her derde devadır örneği gibi. Yada o yıllarda verem hastalığına karşı buldukları çareler. Bunların yanında Osmanlı’da darüşşifaların kurulup rabbimin verdiği aklı kullanarak ilk tıbbı ve tıbbi malzemeleri bulan ve dünyaya yayılacak ömürlük eserler bırakan alimlerimizde gerçekten tıbbın ilim adamları imiş. Misal Ebü'l Kasım Halef bin Abbas Zehrâvî isimli Müslüman bilgin, Et-Tasrif isimli tıp ansiklopedisinin üç bölümünü cerrahi aletlere ayırmış. Ve şu bilgilide eklersem:

  “İslam tıp bilginlerinden özellikle İbni Sina'nın Batı tıp tarihinde önemli etkisi olmuştur. Onun “Kanun fi’tıp”adlı eseri Latinceye çevrilmiş, yalnız 15. ve 16. yüzyıllarda otuz beşten fazla baskı yapmıştır.

  İslam dünyasında İbn-i Sina kadar ünlü bir diğer isim Horasan'ın Rey kentinde doğan ve Galen üzerine çalışmalarıyla kendisine İslamın "Calinos"u ismi takılan, Zekeriya Razi’dir (854-932). Elliden fazla tıbbi eserin sahibi olan ve “Al-Mansuri”adlı eseri 15. yüzyılda Latince'ye çevrilen Razi, Hipokrat’ın pratiği ile Galen’in teorilerini birleştirmiştir. Eserlerinden altısı tıbbi deontolojiye aittir. Sülfürik asiti keşfetmiş ve farmakolojiye birçok yeni ilaçlar katmıştır.

İspanya’da, Kordoba’da doğan Ebu'l Kasım El-Zehravi (936-1013) İslam dünyasının en büyük cerrah ve anatomistidir. Dönemi için modern sayılacak cerrahi esasları tıbba kazandırmış, ilk kez cerrahi aletlerin çizimlerini yapmış, dağlama ve amputasyon yöntemlerini uygulamıştır. En ünlü cerrahi eseri “Al-Tasrif fit Tıp” adını taşımaktadır.

Ali bin Abbas  ya da Latince "Haly Abbas" olarak bilinir. İranlı Müslüman fizikçi ve tıp alimidir. "Kitab El-Maliki" adlı tıp ve psikoloji üzerine yazdığı eseriyle ve günümüzden yaklaşık 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapmasıyla biliniyor.

İslam dünyasının önemli hekimlerden biri de 13. yüzyılda Şam'da ve Kahire'de çalışmış olan İbn Nefis’tir. “İbn-i Sina Kanunu’nun Anatomi Kısmına şerh” adlı eserinde Galen’in dolaşım sistemine itiraz etmiştir. Galen’in ileri sürdüğü kalbin sağ ve sol karıncığı arasındaki duvarda deliklerin bulunduğu görüşünü reddetmiştir. Nefis’e göre söz konusu yerde herhangi bir delik bulunmamaktadır. Bu da kalbin sağ tarafına gelen kanın akciğerlere gidip oradan sol karıncığa geçmesi demektir. Yani, günümüzde bildiğimiz küçük kan dolaşımı dediğimiz olaydır. Bu açıklama zamanında İslam ve Osmanlı dünyasında biliniyor olmasına rağmen Avrupa tarafından fark edilmemiştir.”

  Evet bu bilginin ardından şunu söylemek ne kadar üzücü biliyoruz bunları ama malesef tarihte hep batının bilim adamları tarafından bulduğuna dair bilgiler yer alması çok sinir bozucu bir durum. İbni Sinan’ın veya diğer alimlerin şuan kitapları üniversiteli öğrencilerimizin elinde olması gerekirdi. Ama malesef öyle değil.Peki onca köyde yaşayan insanlar sapa sağlam uzun ömürlü yaşarken bizlerin sağlıkları bu kadar bozuk olması neden demeye gerek varmı. Elbette yok. Yendiğimiz yemeklerin hangisi doğal organik ve katkı maddesiz ki. Batı malesef bizi bu konuda yok etmeyi genlerimizle oynayıp neslimizi bozmayı öyle güzel başardı ki. Bu çok önemli acı bir gerçek. Bunları yazarken dahi canım çok yanıyor. Müslümanların ülkesini ele geçirmek zor ama içten fethetmeyi ancak bu şekilde yapabildiler. Okuduğum kitapta ise şu gerçeklere şahit olmuştum. Batının bir kasabasında çalışan sağlıkçı, herkes çok sağlıklı olduğu için kimsenin gelmemesi üzerine hiç para kazanamıyor. Bunun üzerine yanlış hatırlamıyorsam kasabalıların hasta olmasına sebep olan bir sistem oluşturuyor ve doktorun e tabiki bununla birlikte eczaneninde kazanmasını sağlıyor tabi bu çok eski yıllarda daha hastanelerin açılmadığı yıllarda oluyor ve ilacı doktor satıyor. Eczanelerinde aslında hikayesi böyle başlıyor. Malesef böyle bir olayı duymak okumak nekadar üzücü. Bu yediğimiz yemeklerin hikayesinede “Farmageddon savaşı” denmekte. Kitapta;

“Ne yazık ki insanlığın sağlıklı hali tarih sayaflarında kalmış bir hatıra durumunda!Galene göre insan vücudu ya sağlıklıdır, ya hastadır, ya da ikisi arasındadır. Aradaki, bu üçüncü hal sanki bugünü tarif ediyor. Toplum ne hasta, ne sağlıklı, hem hasta, hem sağlıklı. Biraz hasta, biraz sağlıklı. Bir süre hasta, bir süre sağlıklı... Birbirini izleyen (ve hiç bitmeyen) sağlıklılık-hastalı döngüsü... Sürekli bir savaş hali, farmageddon savaşı!

  Ivan Illiche göre insanlığın üçte biri beslenme yetersizliği çekerken, üçe ikisi ise modern bir hastalık olan kötü beslenme salgınına yakalanmış durum da. Zenginler daha çok miktarda zehir ve mutajen maddeler içeren yiyecekler yiyor. 225 Modern kötü beslenme, çeşitli tezahürleriyle iatrojenik hastalıklardan daha fazla zarar veriyor insanlara.

   Kötü beslenme; modern hayat biçiminin, dünyevileşmenin, dayatılan bilimciliğin, körü körüne bilim dalkavukluğunun, fıtrata müdahalenin, çevre tahribatına ve hazcılığın sonucu ortaya çıkmış pandemi düzeyinde bir hastalığa dönüşme durumda.

   Tabiat yalnız bedenleri değil aynı zamanda ruhları da besler. Her türlü ahlâki değerden yoksun olan modern sanayi, ne yazık ki tabiatı saran bir kansere dönüşmüştür. Bugün daha fazla tarım ürünü elde etmek gibi gerçek dışı iddialarla pazarla tarım pestisitleri, kentlilerden daha fazla köylüyü ve çiftçiyi tehdit ediyor. Geleneksel Tabi tohum yerine endüstriyel tohum gübreler,pestisitler gibi zararlı tarım girdileri, hem çiftçinin hem de toprağın sağlığını bozuyor. Ürün fiyatlarını yükseltiyor, orta ve uzun vadede verimi düşürüyor. Gıdanın besin değerini düşürüyor. ABD'de yapılan birçok çalışma, endüstriyel tarım sonrasında birçok gıdanın besin değerinin büyük oranda düştüğünü gösteriyor. Pestisit kalıntıları, gıdaların aşırı düzeyde işlenmesi ve eklenen katkı maddelerinin toplum sağlığına verdiği zararıda cabası.

   TÜİK'in verilerine göre, 2002 yılında 266 milyon dolarlık zararlı gübre ithal eden Turkiye, 2011 yılında tam 1 milyar 374 milyon dolarlık gübre ithal etmiştir. Türkiye, ithalatından daha fazla gübre üreten de bir ülkedir. Bütün bu kimyasal zahirler toprağa bırakılmaktadır. Bu kimyevi nitrat gübresi, ürünü hacimsel olarak büyüttü büyütmesine lakin suları kirletti, gıdalar bozuldu ve nihayetinde Turkiye mide kanserinde Japonları bile geride bırakarak dünya birincisi oldu. 

   Endüstriyel tarımın bir sonucu olan mono tarımda besin değerinden ziyade ürün çokluğuna ve estetiğine önem veriyor. Netice itibariyle yine toplumun sağlığı bozuluyor. Post-antibiyotik veya McTıp da denilen günümüz endüstriyel tubbı bu gidişattan mutlu. Nasıl mutlu olmasın ki herkes biraz sağlıklı biraz hasta.

   İnsanlar para harcayıp zehirli ucube gıdalar satın alıyor ama bu gıdalar onları hasta ediyor. Bu kez de iyileşmek için modern tıbbın çarkına giriyorlar, ihtişamlı hastanelerde servet harcıyorlar. İşin en acısı ise, hastalığa sebep verenle, hastalığı 'tedavi(!)' iddiasında olanların aynı şirketler olması! İlacı da, gübreyi de, diğer kimyevî maddelerini de, tıbbî aletleri hatta tohumu da aynı el, aynı sermaye üretiyor.

   Tüketimin kurallarını, tetkik ve teşhisin ölçülerini de onlar belirliyor. Dahası neyin hastalık olup olmadığına da onlar karar veriyor. İçlerinden birisi sürüden ayrılsa, gerçekten halkın sağlığını düşünen bir kelam etse (mesela "Kolesterol ilaçları hiçbir işe yaramaz, bırakın" dese) hemen meslekten aforoz etmeye çalışırlar. İyilik maskesi imal etmekle yükümlü PRcılara, reklamcılara, sivil toplum kuruluşlarına sahip, sürekli sosyal sorumluluk kampanyası düzen bravarslarına sahip, sürekli paraların döndüğü şeytani bir çark bu Farmageddon işte bu!

   Kötülüğün kol gezdiği bu kargaşa çağında Müslümana düşen en önemli görev, insanlığı, bilimciliğin, pozitivizmin ve materyalizmin sürüklediği helak edici uçurumdan kurtarmaktır. Bunu ise ancak zihindeki putları yıkarak, bilgisizliği yok ederek, bencillik ve müsrifliğe son vererek, fıtratın kanunlarına ve tüm canlıların hayat hakkına saygı duyarak, kadim bilgiye ve hikmete sahip luğuna son vererek, sessiz ulemaya itiraz ederek, kendini batıla sürükleyen iktidara karşı durarak, irfan ehli olarak, batının batmakta olan gemisini terk ederek ve yeniden Hz. Peygamber (sav)'in ölçü ve öğütlerine sarılarak başarabilir!

Başka çare  yoktur!”

Şeklinde anlatılan yazıdan bu savaşın anladığınız üzere aslında böyle bir savaş olduğunu yani silahlı bir saldırı gibi değil içten fethetme uygulaması bu şekilde olur dercesine bizi yolumuzdan şaşırtmak için ellerinden geleni yapıyorlar maalesef. Okuduğunuz bu savaştaki en acı şeyse gerçekten bu hastalıkları da tedavi edenide yapan aynı el başka bişey değil insanlığın gözü para olmuş gerçekten bunun hesabını nasıl ödeyecekler bilmiyorum. Rabbim bizi öyle olmaktan korusun. Kitapta da dediği gibi bizler peygamber efendimizin (s.a.v) yolundan ayrılmadığımız sürece biiznillah bize bişey olmaz. Onun ümmetiyiz onun gibi yaşamalıyız. Sadece dikkatli  gözü açık uyanık olmalıyız. Belki bu teknoloji çağında çok zor ama başarabiliriz. 

  Aynı zamanda batının en sevmediğim yanı ise bizim için ürettikleri o zehirleri kendi ülkelerinde yedirmiyorlar. Biliyorlar neye sebep olacaklarını. Heleki herşeyin içinde o jelatin denen domuz ürünün olması. Zaten şunu duyunca başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Türkiye domuz çiftliğinde birinciymiş. Yani şimdi ne demeli bu duruma. Ben yurtta kalırken helal sertifikalı paketli gıdaların olduğu “Afia” markasının üreticisi seminer vermişti üniversitede. Ablanız bize bayram şekeri vermişti. Gayet doğal jelatini glükozu olmayan doğal bir şeker. Ne kadar lezzetli ve çok yedirmeyen ve tabiki doğallığı bu yediğimiz kentin şekerleri gibi değil. Dışı mat mesela biliyorsunuz şekerlerin dışı parlak yağlı gibidir işte o jelatin. Sadece orda mı oluyor keşke ya bu inşaat malzemelerinde bile oluyormuş. Herşeyi anlatmıştı ablamız allah ondan razı olsun. Gerçi nekadar alışığız ki dışardan yememeye. Ben bile istemedende olsa arada bir alıyorum. Ama oda dondurma oluyor sadece. Elhamdülillah şükürler olsun hem onun bilincindeyim hemde biraz hastalığım gereği doğal paketli gıdalar yememem gerektiği için yemiyorum , canım çekmiyor zaten. Maraş dondurması tüketiyorum daha çok doğal olduğu için daha doğrusu glükozu olmadığı için. Sizede market ürünü değil Maraş açıkta satılan külah dondurmayı öneririm gerçi her Maraşçı bir değil ama yinede iyidir. Hiç olmadı evde kendi dondurmamızı yapabiliriz. Kendi evime çıktığımda inşallah nasip olursa afianın ürünlerini kullanmak ve kendi ellerimle yapmayı istiyorum herşeyi ve sebze meyve tamamen memleketten olmalı. Herkesin böyle yapması gerekiyor imkanımız nekadar elverirse o kadar güzel olur herşey. 

  Tabi batı sadece yemek konusunda değil kendi ülkesinde evlatlarını ne kadar düzgün ve kurallı yetiştiriyor ,eğitime bizim ülkemize göre daha çok önem veriyor. Örneğin üniversitelere hazırlanan çocukların sistemlerine bakın o kadar saçma bi sistem ki bizim ülkemizdeki. Yurt dışında şöyle bir sistem var mesela çocuklar yeteneklerine göre liselerde eğitim aldıktan sonra kendi bölümlerinin üniversitelerine hazırlanıyorlarmış. Meslek sahibi olmayanda kalmıyormuş. Batıdaki eğitim başarısının bizden çok olması üzücü maalesef. Üniversite okumak için oralara giden öğrenciler ne yapsın. Onlarda haklı eğitimlerini geliştirmek istiyorlar bunu bizim ülkemizden sağlamaları ne kadar gurur verici olurdu halbuki. 

  Ah ah o kadar çok konu var ki konuşulacak aslında bu yazıda tıptan girdim konuya ama konu konuyu açınca değişti tabi neyse sizler kendinize sağlığınıza dikkat edin, hastalanmayalım heleki bu günlerde salgın arttı yine yememize içmemize çok dikkat edelim meyveyi sebzeyi ihmal etmeyelim. Doğal beslenmeye paketli ürünü kullanmamaya çalışalım. Daha bilinçli olalım inşallah😌

   Hoşçakalın ,sevgi ile kalın Allah’a emanet olun okuyucularım😌

16 yorum:

  1. Tıb çok karışık bir mesele haline geldi. Bir doktorun faydalı dediği şeye diğeri zararlı diyor. Tıbbı Nebeviye hurafe gözüyle bakan doktorlar da var. Çok gelişme beklemiyorum bu zihniyetten.

    Eskilerin dediği gibi kendi doktorun olacaksın, :)
    Bu da nasıl olacak? Öncelikle harama helale dikkat etmek gerekiyor. Bu büyük bir kısmını hallediyor zaten. Çünkü bütün haram olan şeyler insan sağlığına zararlı aynı zamanda.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısın müfredcim bu arada yazımı tekrar okurmuşum ekleme yaptımds eksik olmasın

      Sil
    2. Afia'nın ürünlerini ben de kullanıyorum.
      Et olarak da Akdeniz Toros markasını önerebilirim.
      Peynirlerde de Gimdes'in sertifikalı peynirlerini kullanmaya çalışıyoruz.

      Sil
    3. Çok iyi yapıyorsunuz krdeşim

      Sil
  2. Anneannem güneş girmeyen eve doktor girer derdi :)
    Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle Nurgül hanım eskiler ne güzelde söylemiş

      Sil
    2. Çok güzel söylerlerdi. Hatırında tutabilene :)

      Sil
  3. teşekkürler faydalı yazııı :) ivan illich'in kitaplarını okuyorum :) bilimde eskiden iyiydik ama işte 1900'den sonra iyi değiliz bilimde çok geri kaldık yaa hep başka ülkelerden alıyoruz bilimi teknolojiyi :) o yüzden de sömürülüyoruz hem biz hem de bütün ortadoğu ve müslüman ülkeler abd nin uydusu gibi olduk :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef öyle deeptone hanım yine bi tık teknolojide iyiyiz ama oda yeterli değil elbette

      Sil
    2. Deep'e katılıyorum. Bilimde, tıpta iyiydik. Ama bizim müslüman alimler ilmi kıskanmamışlar. Hacı paşa yağması gibi dağıtmışlar. Onlar da alıp kendilerine mal edip, tekrar bize satıyorlar şimdi.

      Sil
  4. Allah sonumuzu hayreylesin. Japonlar niye mide kanserinde birinciymiş acaba. Zehirli çüğ balıklar yiyorlar falan diye mi ki. Neyse geçmişiz zaten onları da puuu.
    Hepimizin alternatif, bitkisel tıp öğrenmesi lazım artık..
    Teşekkürler bilgiler için Hümeyracım 🎀

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısın kardeşim alternatif tıp hatta üniversitede bir bölüm olmalı ciddi söylüyorum insanlar ölüme sürükleniyor resmen 😫😔

      Sil
    2. Çok haklısın. Üzücü bir bilgi olarak, arkadaşım İtalya'da refleksoloji çalışıyordu, ayaklara odaklanarak bedeni iyileştiren bir alternatif tıp, masaj sistemi. Mezun olmaya yakın devlet, bu diplomaları tanımayacağı kararını aldı. Yani belli oranda bir geçerliliği varken onu da kaybetti. Değer vermek lazım olanı da kaybediyoruz. Hayırlısı olsun.

      Sil
    3. Gerçekten mi çok üzüldüm yaa insan okadar okusun etsin gördüğü muameleye bakarmısın gerçekten çok büyük bi haksızlık bu 😔😫

      Sil
  5. Bilginin ardından gelen yorumlarınızın üzerine ne desem bilemedim. Size katılıyorum Hümeyra Hanım. Sağlık bir kere gitmeye görsün, sonra ah vah deriz. :)
    Büyük emekle yazdığınız bu paylaşım için tebrik ediyorum. Emeğiniz dert görmesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum nazlı hanım kıymetli yorumunuz için❤️🌺

      Sil

BENİM PENCEREMDEN HAYATIM

      Bu sabah yine güneşin ışıkları ve kuş cıvıltıları ile uyandım.Yatağım penceremin yanında olduğu için perdenin kenarından sızan güneş ı...