BENİM PENCEREMDEN HAYATIM

   


  Bu sabah yine güneşin ışıkları ve kuş cıvıltıları ile uyandım.Yatağım penceremin yanında olduğu için perdenin kenarından sızan güneş ışınları gözlerime doğru geldi yine. Bu güne de bir elhamdülillah dedim içimden. Kuşların cıvıltılarını duymak çok güzel kulağıma müzik gibi geliyor. Rabbim sanki bizler için yaratmış. Besmelemi çekip kalktım, perdeyi çektim ve penceremi açtım ve işte o koku! Doğanın kokusu.. Rabbim şehirde evlerin arasında sıkışmış bütün insanlara nasip etsin bu kokuyu. Durumu olmayıp köylere veya başka yerlere gidemeyen bir çok aile var elbette onlar için de dua ettim içimden. Biliyorumki ben burda yaşamımı sürdürüken dünyanın diğer yerlerinde yaşayan kardeşlerim neler yaşıyorlar onlar için duamı hiç esirgemiyorum elimden geldiğince paramın bir kısmını onlar için harcarım daima. Oksijeni içime çektikçe şükrettim. Dışarıdan gelen yeşilliğin, toprağın kokusu çok güzel. Bu kokuya hayranım. Kokuyla birlikte oksijeni  çekerken içime iyice kendime geldim. Diğer penceremi de açtım. 


 Odamda iki pencere var biri yatağımın yanı diğeri de çalışma masamı koyduğum yerde. Camı açarken fark ettim; dün akşam yağmur yağmıştı hemen kendime kahve yaptım ve kitabımı da alıp köşeme geçmiştim. Üstüme battaniyemi alıp yağmur sesinde kahvemi içerken kitap okumayı çok seviyorum bir terapi gibi geliyor yağmurun sesi. Doğal ücretsiz terapi işte daha ne isterki insan sübhanallah. Bu köşeyi bu yüzden çok seviyorum. Yatağımdada okuduğum oluyor ama bu koltuk tipli sandalyem çok rahat ve onu çok seviyorum heleki pembe rengi benim en sevdiğim renktir.

 Kahve bardağımı unutmuşum. Bardağı alırken de masamdaki kitap dağınıklığını düzenledim. Terliklerimi giydim tam odamdan çıkarken duvardaki annemlerle ailecek çekildiğimiz fotoğrafa takıldı gözüm. Her sabah bakarım, yine baktım gülümsedim, her zaman aklımdalar hiç çıkmazlar. Yanlarındayken neden bilmiyorum çok kavga ederiz. Ama araya mesafe girince özlem artıyor ve herkes yumuşayıveriyor. Fotoğrafı çekildiğimiz yer gözümün önüne geldi bir an. Yine bir sultanahmet meydanın da geziye çıkmıştık, bor vaz bir defa yapardık Araba aldıktan sonra ise daha cok eniştemlerle gezmeye gidiyorduk. Sultanahmet meydanın da biraz gezeriz mısır falan yer ordan gülhane parkına geçeriz ordan da eminönü tabiki, orda balık ekmek yer gelirdik evimize. Açıkçası İstanbul burnumda tütmüyor değil. Mutfağa geçtim bardağımı lavaboya koydum. Sonra elimi yüzümü yıkayıp abdest almak için banyoya gittim. Ardından odamda seccademi yere serip namazımı kıldım. Sonra masamdaki kuranımı aldım ve kaldığım sayfamdan devam ettim. Her ayeti okurken bazen anladığım yerler olunca hemen mealine bakarım. Ve Rabbimin bizler için neler yarattığını yada neler emrettiğini okumuş oluyorum. Çoğu zaman günahlarımız aklımıza gelir ya benimde öyle oluyor. Kuluz sonuçta Rabbimize el açıp ondan merhamet istemek, acizliğimizi göstermek ve tövbe etmek bizim görevimiz. Ama elbette yapmamak için çırpınsakta nefsimize çok yeniliyoruz malesef. Rabbim bizleri nefsimiz ile tek başımıza bırakmasın. Kuranımı okuduktan sonra mutfağıma geçtim. 


Mutfakta da küçük bir pencerem var lavabonun önünde. Perdemi çekip pencereyi açtım her zamanki gibi sabah kuşlarım pencerenin önünde dizilmiş beni bekliyorlar. Canlarım ya!Annem gibi bende yem, kuru ekmek kırıntılarını koyarım onlarda alışınca tabiki her sabah konuyorlar buraya. Kendimden önce onları doyuruyorum. Aldım hemen ekmek kırıntılarını serpiştirdim önlerine. Nasılda yiyorlar! Birbirlerini de ayırıyorlar. Bu kuşların adını bilirsiniz kumru isimleri. Büyük siyah gibi olanları var sanırım onlar biraz kendilerini üstün görüyorlar kahverengi küçük kumruları biraz eziyorlar. Bu yüzden siyah kumrular gelince onları kış kışlıyorum çünkü diğerlerinkinide yiyorlar. Hayvanların doğasıda bi ilginç. Aslında onlarla fıtrat olarak aynı yaratılmışız. Özellikle memelilerle. Annelik duygusu veya kıskanma duygusu ve sevgi, eşlerine karşı olan davranışları ile bizde olan duyguları besliyorlar aslında. Mesela ben, İstanbul'daki evimizin arka bahçesindeki ceviz ağacında bir karga yuvasına şahit olmuştum. Aslında buna benden çok annem şahitti. O her gün yatak odasındaki penceresini sabahları açarken bazı günler dişi bir kargayı izliyormuş. Ben de sonra dan gördüm. Karga küçük küçük ağç dalları ile yuvanın temelini kurduktan sonra birde kırmızı küçük tül parçası ve bir kaç bez parçası ile yuvasını hem sağlamlaştırıyor hemde dekorasyon yapar gibi süslemiş. Allahın işine bak yaa! Ben okadar şaşkınım ki, yuvayı dişi kuş kurar sözünün nereden geldiğini o an anlamıştım.

  Kuşlarım güzel güzel yemlerini yiyorlarken o sırada bende mutfak masasındaki küçük fanusumda beslediğim balığım Portakal'ın yemini verdim. Evet ismi portakal çünkü o çok tatlı turuncu bir balık. Onu bir petşoptan almıştım. Balıklarıda kuşları sevdiğim gibi çok seviyorum. Aslında bütün hayvanları severim. Ama kedileri uzaktan severim.Kucağıma alıpta onlarla ilgilenemem ya da kuşları elime alamam yani neden bilmiyorum ben ortaokuldaykende kuşumuz vardı onada dokunamazdım. Yoksa onları uzaktanda olsa severim.

  Hayvanları ve bitkileri evimizde besleyip onlara sevgi göstermek insanlara iyi gelirmiş. Buyüzden onlarla arkadaşlık yapmak banada iyi geliyor. Psikologların sosyal medyada sayfalarını takip ediyorum orda görmüştüm; toprakla uğraşmak, bir evcil hayvan beslemek gibi şeyler psikolojik olarak rahatlatırmış insanları. Özellikle bitki yetiştirirken elimizin toprağa değmesi ile toprak, vicuttaki negatif enerjiyi çekermiş. Bu yüzden çıplak ayakla toprağa basmak ta çok etkili. Bunları düşünürken balığımı izliyordum ne kadar güzel yaratılmış. Sadece bu mu denizin altında bilmem kaç milyar canlı var. Her biri o kadar çok güzel ve farklı özelliklere sahip ki. İnsan bunları düşünerek tefekkür etmiş oluyor. Ve zaten kainatı okumak bir tefekkür değil midir?Gökyüzüne bakıpta bulutları izlemek, ağaçların herbirinde oluşan güzel mi güzel  rengarenk çiçekleri düşünmek kainatı okumanın örneklerinden bir kaçı. 

  Artık arkadaşların karınlarını doyurduğuma göre bende birşeyler yiyeyim. Çaydanlığı ocağa koydum, buzdolabından doğal peynirimi, zeytinimi reçelleri, pekmezi ve tahinimi çıkardım. Doğal diyorum çünkü katkı maddesiz besleniyorum. Market ürünleri ile beslenirdim eskiden ve ne kadar zararlı olduğunu bilsekte yerdik.Köyümüzden doğal peynir falan gelirdi ama biz yine katkı maddesinden vazgeçmezdik. Daha doğrusu çok lezzetli gelir çünkü içinde fazlasıyla glikoz bulundurur. Bundan dolayı da alır yerdik. Aslında bir alışkanlık da diyebilirim. Çünkü annemler hep öyle beslenmişler öylede devam ediyorlar. Onlarda istemezler ama uğraşmakta istemiyolar işte. Baktığımız zaman ülkece böyle bir durumdayız. Herkes dışarıdan fabrikasyon besleniyor. Ağaçlarda büyütülen meyveler, sebzelerse çöp oluyor malesef. Çok üzücü bir durum.Türkiye olarak dışarıdan hiçbir ürün almadan sadece bizim tarlalarımızda yetişen ürünleri, sütümüzü, yoğurdumuzu kullansak ne güzel olurdu. Ama malesef böyle birşey yapılmıyor. Elbette köylerdeki insanlarımız böyle yaşıyorlar.Ve onlar bizlerden daha şanslılar. Bize göre daha sağlıklılar. Bu yüzden hasta sayımız ülkemizdeki şehir nüfusunu kapsıyordur. Bunu dememin sebebi belli, bu katkı maddelerinin içinde bilmem hastalık yapan kaç madde vardır. Bunlarla beslenen şehir insanlarının da malesef hastalıkları da çok oluyor. Artık bende bu hastalıklardan uzaklaşmak adına doğal, organik beslenmeye özen gösteriyorum. Peynirimi bizim memleketten getittiriyorum. Zeytinimi yan komşumdan alıyorum. Kendilerinin bizzat zeytin fabrikaları var. Egede bir köyde yaşıyor ailesi. Sağolsun arkadaşıma söylüyorum getittiriyor. Gerçekten organik olduğu okadar belliki. Lezzeti, kokusu, rengi vs. herşeyiyle kendini belli ediyor. Aynı şekilde pekmez de öyle. Dut pekmezi tercih ediyorum genellikle. Köyde bir teyze var o yapıyormuş ondan alıyorum pekmezimi. Tayini ise çok zor buluyorum bu yüzden çoğu zaman marketten alıyorum. Az kullanıyorum tabi. Balımı bal kovanları olan bir amcamız var burada ondan alıyorum. Amcanın adı Ahmet, Ahmet amca arıcılık ile uğraşıyor. Köydeki herkes tanır Ahmet amcayı, ondan alırlar ballarını. Eşide hayvan larından sütünü sağar, tereyağı yapar. Sütü ve tereyağınıda pazarda satar geçimlerini böyle sağlarlar. Reçelimide ya kendim yapıyorum yada el yapimi reçeller satıyorlar pazarda köylü teyzeler onlardan alıyorum. Bu pazardan aynı zamanda sebzemi de alıyorum. Domates ve salatalıklarımı çoğu zaman mini tarlamdan toplasam da olgunlaşmadığı zaman pazardan alıyorum. Kahvaltı tabağımı hazırladıktan sonra çayımı koydum. Masama geçtim ekmek sepetinden kahvaltılık yufkamı aldım. Mis gibi köy kokuyor. Kayseri'nin kokusu bu koku, kayseri deyince tabi sucuğu unuturmuyuz. Kalkıp buzdolabından Kayseri'den gelen sucuğumu ve köydeki teyzelerden aldığım taze yumurtalarımdan iki tane aldım. Sucuklu yumurta yapmak için ocağı açtım yumurtaları kırarken aklıma neler gelmiyor ki yumurtayı canlı hücre diye anlatırlardı bize fen derslerinde. Gerçekten de öyleydi. Ama birde bunu tefekkür ederek manevi boyutunu düşünmek lazım. Rabbim bizim için yumurta, süt, bal yaratmış ve bunları bizlere sunan birer hayvan yaratmış. Tavuk yumurtasını kuluçkada bırakınca yavrusunu dünyaya getirir. Ama bizim için yumurtlar. İnek kendi yavrusunu beslediği süt ile bizide besler.Arı ise bize midesinde oluşturduğu bal ile hizmet eder. Sübhanallah! Rabbim bizler için yarattığı bu canlıların bide biyolojideki hallerini inceleyince insan daha bi hayran kalıyor.

Yumurta iyice pişince ocağın altını kapattım. Oh! mis gibide koktu. Tavayı masama koydum ve oturdum. Kayseri' den gelen köy yufkasını halamlar yapıyorlar. Gerçekten ekmekten daha doyurucu ve sağlıklı aynı zamanda bağırsaklara çok yararlı. Kahvaltıda kesinlikle tercih edilmesi gereken bir besin.

Kahvaltımı yaparken masamın köşesin de bulunan pembe renkli çok tatliş nostaljik bir radyom var, ondan programlar veya ilahiler dinliyorum.Bazen güzel ney musikileride oluyor. Ney dinlemek çok huzur veriyor bana. Program olarak Hatice Tongar ablamın veya eşi İsmail abimin bazen de diğer takip ettiğim hem yazarlık hem de radyoculuk yapan yazarların programlarını dinliyorum. Hem dem oluyorum, bilgileniyorum hem de lezzet alıyor ruhumu besliyorum. Bazen Senai abimin programını dinliyorum öyle güzel anlatıyorki insan sohbetine doyamıyor. Bunları düşünürken kahvaltımı yapmaya devam ediyorum radyomdan da ney musikileri dinliyorum en çok sevdiğim bilindik bir ilahi. Hatta ben bunu lisede çok sevdiğim bir Kuran-ı Kerim hocamdan Umut hocamdan dinlemiştim ve onun sesinden tabii ki çok etkilenir insan bizde çok severdik hocamızı dinlemeyi.Yunus Emre'nin di yanlış hatırlamıyorsam "Demedim mi demedim mi gönül sana söylemedim mi…" ilahisini gerçekten en çok severek dinlediğim bir musiki. Hele ki bunu ney ile çaldıklarında gerçekten çok ruhu doyuran bir musiki ortaya çıkıyor. Sabahları kuranımıda okuyorum musiki dışında ama okumadığımda ise telefonumdan makamını çok beğendiğim hocalarımızın kuranı kerim okumalarını dinliyorum. Çünkü kuranı kerim okumak, dinlemekte ruhumuzun ihtiyaçlarındandır. Aynı bedenimizin gıdaya ihtiyaç duyduğu gibi.Bu arada kahvaltımı bitirdim ve masamı topladım bulaşıkları yıkadım.Şimdi biraz bahçemle ilgileneyim. Hem sabah havası iyi geliyor insana hava serinde olsa o oksijen vücuda şifa oluyor. Portmantonun yanında bahçe malzemelerim vardı,küçük bir kürek ve tırmık,aldım onları. Hava serin olduğu için üstüme şalımıda aldım ve bahçeye geçtim. Terliklerimi çıkarıp sarı bahçe çizmelerimi giydim. Bahçeyle ilgileneceksem tüm malzemelerim tam olmalı dimi ama. Devlet sağolsun lojmanlara küçük birer bahçe yaptırmış. E ben dururmuyum hemen biçtim çimeni, küçük bi tarla yaptım kendime. Domates, salatalık ne varsa öğrendim önce nasıl ekilip biçilir, sonra da besmeleyi çekip güzelce ektim, biçtim ve sebzelerimi yetiştirdim. Çokta güzel oldu. Mis gibi toprak kokuyor sebzelerim. Yerken lezzet alıyor insan. Şimdi sebzelerimi sularken baktımda domateslerim çıkmaya başlamış.

Aklıma Saniye ablam geldi. Sosyal medyada takip ettiğim bir çocuk gelişim uzmanı ama aslında bir akedemisyen anne, bir yazar kendisi.Çocuk gelişim uzmanı olsada sanki bir bitki uzmanı gibi yada bir çiftçi uzmanı gibi herşeyin bilgisine sahip çünkü kendisini bu alandada yetiştiriyor. Her durumunda bizide bilgilendirmeyi unutmuyor.Minik domateslerimi görünce onun domateslerine yavrularım demesi geldi aklıma. O hem kendi yavrusuna annelik yapıyor hemde yavrularım dediği bitkilerine. Acaba benim annem nekadar annelik yaptı dedim içimden. Bunu demeyi istemezdim ama aklımdan yaşadıklarım geçince üzülüyorum. Elbette annemi seviyorum o benim canım ama bi çok tepkisi kalbimi kırıyordu. Yinede onun yaşadıkları daha ağırdır deyip susuyorum. İçime attıkça bende kötü oluyorum ama bi şekilde ben atlatırım diyorum. Bi dönem atlatamamıştım belki başka sebepleri vardı yaşadığım sıkıntının ama çok şükür bitti ve burdayım. Rabbime ne kadar şükretsem azdır. Kötü şeyler yaşandı ve bitti imtihandı demekki benim ve annemin imtihanı. Toprakla biraz uğraşınca bunları düşünmeyi bıraktım ve biraz oksijeni içime çektim ve şükrettim. Saat dokuz bu saatte bu hava okadar güzel oluyorki zaten buralar dağlık yerler oksijen bol bide arada esen rüzgar, uzaktan gülümseyen güneşle tam bir huzur doluyor insanın içi. Küçük bir kamp sandalyesi ve masası almıştım o duruyor kapının önünde. Tarlamın yanında toprakla uğraşırken ona oturup arada dinleniyor manzaramı seyrediyorum. Sessiz sakin, sadece kuş cıvıltıları, horoz,tavuk, inek ,koyun sesleri başka bir şey yok. İnsan bundan başka ne isterki. İlim ile ilimlenip ibadetin ile kulluk görevini yapıyorsan ve elbette bu dünyadaki işlerini de hallediyor, dünyanın diğer ucundaki kardeşlerinide düşünüyorsan, rabbini anmayı unutmayıp, çocuklardan sevgini büyüklerden saygını esirgemiyorsan sen zaten olgunlaşma evrenindesindir. Ben hep okuduklarım da bunu gördüm bunu bildim. Öneririm bizler için bir yol biçmiş "huzme" adındaki sayfanın sahiplerinden rabbim binlerce kez razı olsun. Onların varlığından nekadar çok haberim olsada hiç bir şey yapamadığım yıllar oldu bir türlü hayatımı yoluna koyamıyordum ama bu gün bir şeyler yapabildiysem, minimalizme alışmış bir halde burda bu küçük evde peygamber efendimizin yolundan gitmek için çaba gösteriyorsam bu onların sayesindedir. Bunları düşünürken imamhatip yıllarım aklıma da gelmezmi gözlerim yaşardı bir an! Ah hocalarım! Emekleri okadar çokki ödeyemeyiz hiç birini, hepsinin ayrı ayrı emeği var üstümüzde. Zeytinburnu imamhatip bana o kadar çok şey kattı ki! Orda çok şey öğrendim. Lise bitti üniversitenin ilk yılları, sonra eve geri döndüğümde o yıllardaki halim hiç iyi değildi başka şeylerden dolayı. Kendimi lisedeki gibi görmüyordum çünkü oranın ortamı okadar farklıydı ki. Hani deseler tekrar liseye gidin diye 4,5 kez okurdum liseyi herhalde ama sonrasında okadar çok şey yaşadım ki ve hepsinin sebebini biraz daha iyi anladım. Ve o ortam bir tek bu lisedeydi çünkü Rıdvan hocamızdan bir tane vardı, İlyas hocamızdan bir tane vardı.... O insanlar sadece allah rızasını düşünen insanlardı. Her biri benim için gerçekten çok değerli. Aynı şekilde ilk ve ortaokullardaki hocalarımda öyleler. Heleki matematik öğretmenlerim onları bi tık daha çok seviyorum. Çünkü bir matematikçi olarak (yani hem sevdiğim için ve yapabildiğim için) onları daha çok seviyorum. Çocuk gelişimi alanında öğretmenlik yapıyorum ama yine de arada bir isteyen öğrencilere matematik dersi veriyorum. Birikim adında bir dershaneye gitmiştim ortaokulda ordaki hocalarım ergenlik zamanı ya, bizimle çok ilgilenirlerdi, ilgilerini hiç eksik etmediler bu çocuklar ergenliğe giriyorlar ve bu çocukların hamurlarını iyi yoğurmalıyız deyip ellerinden ne geliyorsa yapmaya hazırdılar. Çünkü seviyorlardı mesleklerini. Onlar bizi hazırlarken kendileride kpss ye hazırlanıyorlardı onlar çalışırken bizlerle ilgilenmeyi unutmuyorlardı. Ve eminim diğer dersanelerden hiçbirine benzemiyordu. Çünkü orası bir yuvaydı ve o insanlar bize annelik, ablalık yeri geldi babalık yaptılar. Ne sıkıntımız varsa derman olmak istediler. Dertleri sınavdan önce bizim dertlerimiz oldu. Onlar gönüllerimizde yer edindiler. Sonra lisede öğrendim ki bizim lise birikimle anlaşmalıymış yani öğrenciler direk oraya yönlendiriliyor. Neden derseniz bizim rehberlikçi zeynep hoca birikimde yıllarca çalışmış orayla ilgisini kesmemiş birikimdeki rehber hocamızla iletişim halindelerdi hatta bana dosyalar verirdi hocamız bende dersaneye götürürdüm o derece. Zaten sonradan anladım bizim 8. sınıfta sohbet ablaları vardı onları ben lise birde bizim okulda görünce önce anlamadım sonradan dersaneye gidince bi baktım bütün zeytinburnu burda. Sonra dank etti biz ortaokuldaykende geliyorlarmış.Okadar mutlu oldum ki rabbim hayırlı yerlere kapımı açmış. Ve bu duyguları yaşıyorsam o güzel insanlar sayesinde. 

 Bu kadar düşüncelere daldım ama biraz üşüdüm. Çiçeklerimide suladıktan sonra duvarın kenarında musluk vardı botlarımı ve malzemelerimi yıkadım, botlarımı çıkarıp kenara koydum ev terliklerimi giydim ve eve girdim. Nasıl üşüdüysem ev sıcacık geldi. Hemen ısındım. Şalımı portmantoya astım. Bahçe malzemelerimi yerine koydum. Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra salona geçtim biraz dinlenmek için koltuğa oturdum. İlerde kullanmak için veya birine hediye edebilirimde havluya etamin, bungalov nakışı işliyorum. Sehpanın üstünde duruyordu dinlenirken onuda yapayım dedim ve elime aldım. Nakışı işlerken aklımdan renklerin çeşitliliği,güzelliği falan geçiyordu. Birbirinden güzel 7 farklı renk ve onlardan da türeyen çeşit çeşit renkler.Yeşilden fıstık yeşili, mint yeşili gibi farklı yeşiller türüyor mesela. Siyah ve beyaz gibi birbirinin zıttı olan iki farklı renk var bide. Zıtlık ya! dünyanın yaratılışından beri zıtlık üzerine yaratılmadık mı. Evet zıtlık üzerine mesela gece-gündüz, kız-erkek, yeryüzü-gökyüzü, zengin-fakir, genç-yaşlı, güzel-çirkin diye uzar gider bu zıtlık. Böyle olmalıydı çünkü. Eğer dünya sadece zenginlerle yada fakirlerle dolu olsaydı olurmu hiç. Fakirinde bir kaderi var zengininde. Üzerimize düşen bir görevde var. Zengin hem bu dünyafaki işlerini yoluna koyacak hemde kulluğunu bilip hainlikten, cimrilikten, kötülükten uzak durup ibadetini yapacak orucunu tutup zekatını verecek dünyadaki bütün kardeşleri için çaba gösterecek. Yani elinden geldiği kadarıyla yapacak. Burda zengin olmak aslında çok açıklama gerektiren bir kelime ama onu sonrada açıklarım. Fakir bir insana gelirsek rabbine şükredecek kulluğunu yerine getirip, sabredecek kötü günler yaşıyorsa duasını edecek zenginin varda benim niye yok diye isyan etmeyecek. Bu şekilde yaşamamız gerekiyor öyle emrolunduk çünkü. Zengin zekatını verecek fakir de duasını verecek ona. Aklıma izlediğim bir video gelmişti ayakkabısı olmayan bi çocuk parkta oturan temiz kıyafetleri olan birine bakıp keşke ben onun yerinde olsaydım der ve istediği olur ama bu sefer o çocuğun yerinde bankta oturuyor o çocuksa sevinerek koşuyordu çıplak ayakla önce anlamıyor, onun ayakkabısı var diye seviniyordu ki ayağa kalkmadığını farketti ve bacaklarını hareket ettiremiyordu ve istediği ayakkabı için çok pişman olmuştu ve anlamıştı yaptığı yanlışı. Evet bizde bu duruma düşebiliriz allah korusun tabi. Kaderimiz bizim için nasıl yazılıydıysa elhamdülillah deyip elimizi kalbimize koyarak eyvallah diyeceğiz. Rabbim milyonlarca insan yarattı kimini padişah, kimini sultan, kimini öğtetmen, kimini doktor yarattı. Her birine ayrı dünyalar verdi. Kiminin annesi vardı, kiminin teyzesi. Kimininse hiç kimsesi. Ama yaşam devam ediyordu. Rabbimiz bizim sadece kendisinden razı olacağımız şeylerle meşgul olmamızı istedi okadar. Kulum burası misafir hane burada ye iç ama geldiğin yeri unutma ve bol bol ağaç dik buralara ordan. Geldiğinde cennet gibi güzel bir yer olacak burda, yoksa odunlar içinde yanacaksın diyor. Diktiğimiz her ağaç kıldığımız namazlardı çünkü. 


Neyse konu nereden nereye kadar uzadı en son neyden bahsediyordum renkleri düşünüyordum. Hatta siyahla beyaz olsaydı sadece hayatımız acaba nasıl olurdu? Bu yüzdende bu renklerin bile bir nimet olduğunu düşünürüm hep. Renklerin nasıl oluştuğunu ilkokulda öğrenmiştik hatırlıyorum da, gökkuşağının o su damlasının kırıp geçmesi ile yani bir ışıktan bahsedersek şeffaf bir su damlasının içinden geçip kırıldığında oluşan o yedi renk! Mesela güneş ışığına bardak tuttuğumuzda da aynı şekilde o yedi renk oluşuyor! Bu 7 rengin 7 olmasının da bir aslında sebebi var! Çok ilgimi çekmişti. Bu durumda tabii ki o sebebi tam olarak okuyup öğrenememiştim ama altındaki o sebep bence çok önemli. Yine mesela renkleri düşünürken aklıma hemen birbirinden güzel çiçekler geliyor her birinin rengi ile içindeki bir daha tohumlarıyla bu kadar güzel yaratılmış olana kadar bir tevekkül etmemek mümkün değildir bence. Rabbim o kadar güzel güzel yaratmış ki onları her birinden farklı farklı kokular farklı farklı görüntüler oluşuyor papatyalar, güller, laleler, menekşeler.... O kadar farklı çiçekler var ki ismini bilmediğimiz. Bir kitap şeklinde bile bunları yazıp bakımları hakkında bilgiler veriyorlar ve ortaya çok kalın bir kitap çıkıyor tabiki. Ben lisedeyken bu konu hakkında bize biyoloji öğretmenimiz ödev vermişti. Konumuz da istediğimiz bir çiçeğin bütün yapılarını bir ödev halinde anlatmaktı. Kütüphaneden bitkiler hakkında bir kitap almıştım bende. İçinde hiç bilmediğim binlerce çeşit bitki vardı ve her birinin ismi bizim bildiğimiz çiçekler gibi değil farklı farklı değişik yabancı isimlerdi. Ben de ardından en güzel olanını yani pembe rengi çok sevdiğim için o renkte bir çiçek seçtim. Adı ise küpe çiçeğiydi gerçekten rengi ve kendisi çok güzeldi. Benim en sevdiğim çiçek cam güzelidir normalde ama ikinci favorim küpe çiçeği oldu şimdi. Ondandır penceremin önünde bir kaç küpe çiçeği yetiştiriyorum. 


 Velhasılkelam renkler o kadar güzel bir şey ki Rabbimin bu nimetini hiç unutmamak gerek. Evrenin, kainatın neresine bakarsak bakalım bu nimeti her yerde görebiliriz;güneşin sarısı, ayın beyazlığı, gökyüzünün mavisi, gecenin karanlığının bile lacivert oluşu ve en güzelide yediğimiz yiyeceklerdeki bütün meyvelerim, sebzelerin her birinin renk pigmentleri bizim vücudumuza şifa vermekte bundan daha büyük nasıl bir nimet olabilir ki!




7 yorum:

  1. Umarım kitabımın ilk bölümünü beğenirsiniz önceden watpadda yazmıştım ama uygulamada hiç aktif olmadığı için ve kapandığı için sizlerle paylaşmak istedim

    YanıtlaSil
  2. İlk bölüm biraz uzun oldu yazarken uzunluğuna hiç dikkat etmedim kusura bakmayın okurken istediğiniz şekilde parça parça okuyabilirsiniz herkese iyi okumalar☺️

    YanıtlaSil
  3. Ne kadar güzel yazmışsın, her detay anlamlı ve dikkat çekici. Sahip olduklarımızın kıymetini iyi bilmeliyiz. :) Ben de doğada yaşamak isterdim. :)

    YanıtlaSil
  4. Çok teşekkür ederim duygucum bu hikaye aslında lisede yaZdığım bir kompozisyon idi iki sayfadan ibaretti. Ama aradan geçen yıllar öyle şeyler öğretti ki sohbet tarzında anlattığım şeylerde bu yılların birikimi, geriye kalan kısım ise o hikayenin temelini oluşturuyor.

    YanıtlaSil
  5. güzel bir yaşam bu hikayedeki kahraman şanslı :) kendi yaşamından da birçok şey katmışsın hikayeye :) hikayenin devamında bakalım herhalde dram gelecek :)

    YanıtlaSil
  6. Teşekkür ederim deeptone hanım😌 kahraman zaten benim ☺️gelecekteki hümeyranın hayalimdeki hayatı😌 lisedeyken yazmıştım ama şimdi iki kağıtlık hikayeden(ödevimdi) neredeyse bir kitap çıkacak kadar dolu dolu şeyler yazdım çünkü hayat bana çok şey kattı buyüzden bir kitap olabilecek hale geldi beğendiyseniz ne mutlu bana

    YanıtlaSil
  7. Yanlış tahmin dram değil mutlu güzel bir şekilde bitiyor☺️Dramları pek sevmiyorum deeptone biraz duygusal bir yapım var ondan sanırım

    YanıtlaSil

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 265

 Burdanda yazmak istedim öğrendiğim şeyleri paylaşmayı seviyorum konumuz sağlık olunca alişanla hayata gülümse programından öğrendiğim sağlı...