BCP (Blogları Canlandırma Projesi) Haziran Ayı Yazısı

Herkese selam sevgili okurlarım bende bu yeni katıldığım projede bu ayın konusu olan geziyi seçtim bi okuma yada belgesel film falan izlemedim ama sizlere belgesel izliyormuş tadını verecek bir gezi yazısı hazırladım kendim gezip gördüğüm tarih kokan sokaklardan güzel kareler çektiğim bilgilenebileceğiniz bir yazı. Evet o zaman İstanbul’da küçük bir geziye hazır mısınız?

  Buram buram tarih kokan bir yere gidiyoruz şimdi. Turistlik ve yazlık bir bölge olan semtimizin ismi SİLİVRİ Selimpaşa. 

   “ İstanbul'un batısında, Marmara Denizi kıyısında yer alan Silivri, zengin tarihçesi ve kültürel mirasıyla ön plana çıkan bir ilçedir. Silivri'nin geçmişi, antik dönemlere kadar uzanmakta ve bu bölge birçok medeniyetin etkisi altında kalmış. Tarihe baktığımızda Roma imparatorluğu zamanında da Roma İmparatoru Septimius Severus'un burada bir kale inşa ettirdiği bilinmektedir. Ayrıca, Bizans İmparatorluğu'nun döneminde de stratejik bir konumda olan Silivri, savunma amaçlı olarak kullanılmış. Bu dönemden kalan birçok tarihi kalıntı, ilçenin tarihine ışık tutmaktaymış. 

   Osmanlı İmparatorluğu'nun fethiyle birlikte, Silivri'nin tarihinde yeni bir dönem başlamış ve Osmanlı döneminde önemli bir ticaret ve deniz üssü haline gelen ilçe, kültürel açıdan da zenginleşmiş. Özellikle Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan camiler, hanlar ve çeşme gibi eserler  Silivri'nin kültürel açıdan zenginleşmesini sağlamış. 

   Silivri, Kurtuluş Savaşı sırasında da stratejik bir rol oynamış ve bu süreçte birçok önemli olaya ev sahipliği yapmış. Cumhuriyet döneminde ise modernleşme ve şehirleşme süreçlerine uyum sağlayarak, kendi benzersiz kimliğini korumuş.

   Selimpaşa Mahallesi; 2009 yılında mahalle statüsüne geçmiş. Silivri’nin güneydoğusunda yer alan bu mahalle, Silivri merkezine 12 km mesafede konumlanan bir kıyı kasabasıdır. Turistik bir bölge olmasıyla birlikte aynı zamanda yazlıkçıların mesken tuttuğu sevebileceğiniz küçük bir mahallede diyebiliriz. Kasabanın nüfusuna baktığımızda ise halkın çoğunluğunun Batı Trakya, Selanik Drama ve Langaza’dan mübadele yıllarında geldiğini görebilirsiniz. Selimpaşa mahallesinin kuruluş dönemi oldukça eski dönemlere uzanıyor demiştik o zaman ki ismi Bizanslılara göre farklıydı tabiki. Ne olabilir diye düşünürsek o zamanlar selimpaşa mahallesi, Bizans döneminde “Epivates” ismiyle bilinmekteymiş ve etrafı surlarla çevrili bir bölgeymiş. Kasabanın sahibi, Azize olarak bilinen Paraskeva adlı bir kadın olarak kayıtlarda yer alıyormuş. Sonraki yıllarda kasaba, Silivri’de inşa edilen Alexios Apokakuos’u yaptıran Alexios’un mülkiyetine geçmiş. Epivates Azize’nin kemikleri ise aynı dönemde Silivri’deki bir kilisede korunmakta. Bölgede o zamanlar toplam dört tane kilise bulunuyormuş tabi bu kiliselerin hiçbiri ne yazık ki günümüze ulaşamamış. Osmanlılar, Selimpaşa Mahallesinin mülkiyetini aldıkları dönemlerde mahalle etrafını saran surların bugün hiçbir izi, kalıntısı kalmasada yapılan eserler ile Osmanlı’nın hakimiyeti olduğu görülmekte. Selimpaşa, ilk kez Orhan Gazi’nin oğlu Murat Bey vasıtası ile Türklerin eline geçmiş.  Osmanlıların eline geçen Selimpaşa mahallesi “Bigados” ismiyle anılmış, Cumhuriyet döneminde ise Selimpaşa ismini almış. 

  Kısacası, Silivri'nin tarihçesi, çeşitli medeniyetlerin izlerini taşıyan bir mozaikmiş demek daha açıklayıcı olur. Antik dönemden günümüze kadar uzanan bu tarih, ilçenin zengin kültürel mirasını oluşturmuş ve Silivri'yi benzersiz kılmış.         

   Bu kısa tarih bilgisinden sonra  ilk durağımız olan tarihi evleri gezebiliriz.


  Evet burası İstanbul’un bir nevi Ege köyü gibi.Ara sokaklarında ve köy içinde yıkık dökük  sağlam bir sürü tarihi evler bulunuyor. Yazlıkçıların da favori noktalarından biri olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Bir yanda ahşap İstanbul evleri öbür yanda taş rum evleri ve öbür yanda beton günümüz evleri bir tarih ve kültür zenginliği yaşatmakta.

   Gezerken bazı yerlerde insan korkabiliyor resim çekerken özellikle çünkü okadar eski ki bizim memlekette Ören ev derler sizin orda nederler bilmem ama Ören ev demek boş kullanılmayan yıkık ev demektir. Gerçekten bu köşk gibi yada küçük tek katlı minik evlerde insanlar yaşamış ve ozamandan bu zamana hiç birşey olmamış ne kadar şaşılacak birşey. Pencerelerinden içeri bakmaya çalıştık içerisi elbette boş ama bir korku filmini andırmıyor değil☺️

 

.                      Ören ev işte böyle  olmakta☺️!   

Burada ise yıkılmadım ayaktayım diyen mücadele eden bir aile var belliki😌!

   Şaka bi yana tarih kokusunu hissederken aynı zamanda kendimi memlekette hissettim çünkü tam bir köy havası var minik bahçeli evler köyümüzdeki gibi ,iki evin arasında dar geçitler ve tahta eskimiş kapıları ,horozu ,tavuğu okadar doğal ve sessiz bir ortam ki resim çekmeden duramazsınız. 

  E birde durumu iyi olan evini güzelce boyayıp döşeyenlerde göz kamaştırmıyor değil insanın buralarda oturası var benim favorim zaten böyle kasabalarda yaşamak sizin favoriniz nedir şehir de güzel bir ev mi yoksa sahil kenarı deniz manzaralı müstakil ev mi yada benim gibi doğacı mısınız doğa içinde köy evinde ,fırında ekmek kokusu oh mis😌 Neyse sokaklardan kareler paylaşmaya devam edelim biz. 

   Bu evi yapanlar baya bir deniz kabuğu biriktirmiş belliki baksanıza deniz kabuklarını malzemesine eklemiş karıştırmış sonrada duvarları sıvamış çokta otantik olmuş bence siz ne düşünüyorsunuz☺️

     

     Bu ev bilmem kaç yıllık hangi dönemden kalma acaba?

 

  Bence bu evde Osmanlı zamanından kalma! Asil bir Osmanlı ailesi oturuyor olabilir!Öyle söyleyince bir an gözümün önüne at arabalarının olduğu yıllarda rengarenk çarşaflar giyen bir elinde şemsiye bir elinde mendil olan genç kızlar sokakta yürürken ☺️ sevdalılarına şarkılar söylediği sahneler kim bilmezki!

“Üsküdar’a giderken aldıda bir yağmur..”🎵🎶 çok güzel bir şarkı evet evet Osmanlı kızlarının oturduğu bir aile evi neden olmasın ☺️

   Evet bi sonraki durağımızda. Tarihi çeşmeler! (Biz sadece iki tanesini görmüştük meğer o kadar çok varmış ki araştırdığımda öğrendim ve bi sonraki gezimde oraları da gezmek istiyorum.)

Selimpaşa İkizli Çeşme

  Bu tarihi çeşme, 1828 yılında Sultan II. Mahmut’un sadrazamı Benderli Sadrazam Selim Sırrı Paşa tarafından inşa edilmiştir.Çeşme üzerindeki motifler Osmanlı dönemine ait çeşmelerde de görülmektedir. Çeşmede taçlı bir çelenk, sekiz köşeli yıldız ve bir ay yer almaktadır.

  Aynı zamanda çeşmeye ait iki mermer  ara sında bir kitabe bulunmaktadır.

  Kitabenin hemen altında girland motif, musluk ve etrafinda uç adet üle ile birikte bunların altında oturma testi seti ve kuma görülmektedir. Çeşmenin solunda ve sağında sütunlar bulunmaktadır. (Kitabenin üstündeki şiirin tercümeside çeşmenin yanında yazılmış)

Semiyyi Fahrialem sadı vala kadri sabık kim 

Bigados- ta alicah icra etti bu ma'ı 

Duayı hayrı ebnayı sebili etmeğe ihraz 

Yuvafkı maksu- du dilhah icra etti bu ma'ı 

Teraveş eyledi tarihi dilcu kilki (Esad) dan

Selim Paşa livechullah icra etti bu ma'ı 

(ebcet hesabıyla tarih hicri 1244 (1828)

Tercümesi;

Fahri alemin adaşı eski sadrazam, o mevki yüce zat

Bigadost da bu suyu akıttı. 

Yoldan geçenlerin hayır dualarını almak için 

Dilediği şekilde maksada uygun olarak bu suyu akıttı. Esad'ın kaleminden bu gönül alan tarih sızdı,

Selim Paşa Allah rızası için bu suyu akıttı. 

Tarihi Havuzlu Meydan Çeşmesi

  “1898 yılında yapılan kare planlı bu mermer havuz, Epivates'de (Bigados'da) 1889 yılında çıkan yangından sonra özellikle okullara yakın bir şekilde, tekrar olası yangınlara müdahele etmek amacıyla ve hayvanların su ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiştir. Gövdesinde aslan başlı mermer musluk mevcuttur.”Şeklinde söylenmiş kaynaklarda! Daha fazla da bir bilgi yok maalesef. Ama dedelerimizin ülkemizin her köşesinde yaptığı onca çeşmenin kuyunun sadece hayr amaçlar çok şükür canım ben lı, Allah rızasını düşünerek yoldan geçen ,susamış bir Allah’ın kulu faydalansın veya hayvanların faydalanması için düşünmüş olduklarını bilmemizde yeterlidir. Aynı zamanda estetiğe verilen önemide çeşmelerin üzerindeki süslemeler yada yazılan kitabeler ,hayvan motifleri ile de sanatsal yapımızın yoğun olduğunu görmüş oluyoruz

 

  Şimdi de diğer durağımıza uğramadan tam bir fotoğraf çekilmelik, arkası sahile bakan köşede bir yere gidelim. Zaten nerden inerseniz inin tüm sokaklar maviye yani denize çıkmakta. Bu güzel manzaranın önünde oturup biraz dinlenebilirsiniz yanınızda termos çayınız varsa çay içebilir yada kitabınız varsa kitap okuyabilir anı yaşayabilirsiniz.  

  Telefonumda resimlerin altında arama göstergesi var Google’da resimi arayıp onun hakkında bilgi veriyor ona tıkladım bişey bakmak için ve tamamen tesadüfen bu güzel köşenin yani bahsettiğim manzaranın bi anlamı varmış. Bende görünce anlamamıştım bu Kartal sembolü niye ve buradaki isim kimin heralde bi kafe falan var buralarda onun sahibi yapmış olabilir mi diye düşündüm meğer durum çok farklıymış! Sizde hüzünlenirsiniz muhtemelen hikayeyi okuyunca!

“Ya bu sembol burada eskiden yaşayan ve genç yaşta geçirdiği trafik kazası ile felç olan Erol Aygören'in anısına dikilmiş. Beşiktaşlı olmasına vurgu yapılarak hatırası yad ediliyor. Aygören, askerden izinli geldiği bir sırada, yine bir askerin uğurlama töreninde kullandığı traktörden düşerek felç oluyor. Çok sevdiği askerliği böylelikle yarım kalan Erol Bey, artık o kazadan sonra, beldeden her asker uğurlamasında yanına gelinerek, eli öpülen ve "hoşça kal" denilen bir isim oluyor. Bu durum Aygören'in vefatına kadar devam ediyor.” demiş araştıran gezginimiz bunları okuyunca tabi duygulandım ve insanın kendi adına böyle şeyler ile sembolize edilmiş olması ne kadar güzel. 

            Buda bizden 😌 

   Son durağımız ise kale park sosyal tesisleri çok merak ederek bide oraya uğrayalım dediğimde acaba nasıl bi park diyordum normal bi sosyal tesistir diye düşünsemde içeri girdiğinizde büyük bir tarih şoku yaşadım☺️

    Silivri Kale Park Sosyal Tesislerinin ismi duyulduğunda herkes normal bir yer olarak algılasada aslında tam bir açık hava müzesi! Konum olarak deniz kenarındaki 47 metre yüksekliğindeki bir uçurumda bulunan tarihi bir kale içinde yer almaktadır. Kale MS 3. yüzyıla tarihlenirken, kalıntıların çoğu 9. ve  12. yüzyıldan kalmadır. Park, Silivri Belediyesi tarafından yapılan restorasyon çalışmalarının ardından açılmıştır. Açık hava müzesinde Silivri ve çevresinde bulunan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait 150 civarında taş eser sergilenmektedir. Bu eserleri bahçeden içeri  girdiğinizde direk sol tarafınızda bir sergi halinde göreceksiniz. Bilmem kaçıncı yüzyıldan kalma Osmanlıcadan Yunancaya kadar bir çok dilde yazılmış kitabeler, mezar taşları, kabartmalar sergilenmekte bu tarih kokan açık hava müzesinde. Ardından Osmanlıdan kalmış ama hala ayakta duran kaç yüz yıllık bir çeşme göreceksiniz !Hala suyu akmakta ve sizlerde dedelerimizin torunları olarak oranın suyundan nasiplenebilirsiniz Bunlardan sonra tabi çocuk alanını ve yemek yeme alanını geçiyorum eminim yemekleri de oyun alanınıda çok seveceksiniz zaten. 

   Bahçede gezerken Silivri’nin ve kaleparkın tarihini anlatan bilgi tabloları size eşlik ediyor ,  ardından bu parkın tepede olması ile çok yüksek olan tarafında korkuluklardan aşağı baktığınızda güzel bir plaj manzarası göreceksiniz isterseniz iniş yolu var  ama biz orda kuruşla çalışan dürbünlere para atıp denizi seyretmeyi tercih ettik bu daha keyifliydi😌 

    Tabiki birazda tarihten bahsedelim;

Bizans İmparatoru Arkadius bir Germen Şerifi'nin kızı ile Eşi Evdoksiya'yı onurlandırmak için Silivri Kalesi'ni yaptırdı ve şehrin ismini Evdoksiyapolis'e değiştirdi.Arkadius'un ölümünden sonra pek benimsenmeyen isim unutuldu. 479 yılında sevilen Kral Anastasius Silivri yakınlarındaki Uzun Suru yaptırdı. Marmara Denizi ile Karadeniz arasına yapılan bu .Uzun sur batıdan ve kuzeyden gelecek barbar saldırılarına karşı Selymbria'yı ve Byzantion'u koruyacaktı. Zaman içinde doğal sebeplerden ve bakımsızlıktan dolayı bu surların günümüzde pek az bir kısmı durmaktadır. 558 yılında Kuturgur Hunları Trakya'yı İstanbul önlerine kadar yakıp yıktıklarında Silivri de bundan etkilendi.

X. yy.'da Silivri zengin bir ticaret merkezi haline gelmişti. İpekçilik, şarapçılık ve ziraat çok ilerlemiş durumda idi. XII. yy'ın sonlarına doğru, II. Haçlı Seferleri sırasında Silivri yakınlarında kamp kuran Alman Ordusu ani yağan yağmurlar sonucu büyük bir su baskınına uğrayıp denize sürüklenerek çoğu boğularak ölmüştür. Sultan Orhan 1344 yılında İones Kantakuzenus'un kızı ile Silivri'de evlendi. Bunun sonucu olarak Sultan Orhan Kantakuzenus'a 6000 kişilik bir ordu göndererek tahtı ele geçirmesi için yardım etti. Kantakuzenus, tahtı ele geçirdikden sonra Sırplar'la girdiği savaşlarda Sultan Orhan'dan yardım gördü ve Osmanlılar böylece Trakya'ya yerleşmiş oldu. Bölgeye yerleşen bu Türkler'e GACAL denilmektedir.

İstanbul'un 1453'de zaptından 15 gün sonra Dayı Karaca Bey Trakya'ya dönerek ele geçirilmemiş kaleleri ile birlikte Silivri'yi de ele geçirdi. Silivri Osmanlı idaresine geçince, Kale içindeki Apokaus Kilisesi camiye çevrilip 30 - 40 hane kadar Türk kale içerisine yerleştirildi.

VI. yy’da deprem sonucunda yıkılan Anastasius’un surunu tamir ettiren İmparator Justinyen, aynı dönemde zarar gören Silivri Kalesi’nin de onarılmasını sağlamıştır.

Birkaç yıl sonra, 741 – 775 yılları arasında V. Constantinus, Silivri surlarının bakımını yaptırmıştır.

Silivri Kalesi, “Kıyamet-i Suğra” (Küçük Kıyamet) depreminden sonra yaşadığı büyük zarar neticesinde son kez II. Bayezid tarafından 1481 – 1512 yıllarında onarılmıştır.

Sonraki dönemlerde surlar önemini yitirmiş ve herhangi bir şekilde tadilata gidilmemiştir.Silivri Kalesi, dikdörtgen yapı mimarisinde inşaat  edilmiştir.Güney bölümünden denize doğru inen kayalıklar olduğundan bu bölüme duvar yapılmamış, kalan üç cephe ise surlarla çevrelenmiştir.

Kalenin kapladığı alan yaklaşık 120 bin metrekare olup; batı kenarı 370 m, kuzey kenarı 350 m, doğu kenarı ise 310 m uzunlukta surlarla yükseltilmiştir.Batı cephesindeki sur, günümüze ulaşamamıştır.

Güney bölümünde ise liman bağlantısı kurulması amacıyla oluşturulmuş bir kapı olduğu düşünülmektedir.

Kalenin esas kapıları ise kuzey cephesinde yer alır ve İstanbul’u Adriyatik denize bağlayan kentler arası yol olan Via Egnatia’ya açıldığı bilinmektedir.

   Gezimize devam ederken tarihin kalıntılarını görmekteyiz evet kalenin duvarları yıkık kalmış olabilir ama bizim görmediğimi kocamı yani yer altındaki tabyalar sapa sağlam durmakta geçitlerin girişi demirle örülmüş ve içinin resimleri çekilmiş ve tarihi bilgileri ile panoda anlatılmış! Panonun üzerindeki yazıyıda burada paylaşıyorum;

Askeri Tabya

İlk olarak 11.yy dan sonra kullanılmaya başlanmış olan tabya, Arapçada Ta biye sözcüğünden türemiş ve stratejik öneme sahip bir yeri korumak maksadıyla, askerin geçici olarak barınması ve savaşması için yapılmış yer veya bina anlamlarına gelmektedir. Osmanlida ise 19.yy da başta Ruslarla olan yoğun mücadelelerde ateşli silahlar ve toplanın yoğun olarak kullanılması neticesinde, geleneksel kale savunma tekniklerinin yetersiz kalmasından dolayı, şehir ve bölgelerin savunmasını uzaktan yapabilmek üzere doğuda Erzurum, Kars, batida Gelibolu ve Edirne civarına çok sayıda tabya yapıldığını görmekteyiz. Tabyalar 1. ve 2. Dünya savaşlanından sonra onemini kaybetmişlerdir.İçinde bulunduğunuz tabya da aynı şekilde savunma hanı olarak Balkan Savaşı ve Milli Mücadele döneminde kullanılmıştır.

 Gezimizin geri kalanındada bahçenin keyfini çıkardık deniz manzarası önünde resimler çekildik sizlerde yapabilirsiniz Aşağıda da bilgi tablolarındaki yazıları okuyabilirsiniz ve resimlerimizin geri kalanını inceleyebilirsiniz!

 Silivri Sur Kapıları

(Karttaki Bilgi:Batı cephesinden limana bakan kısımdan bugün hiçbir kapı yoktur. Fakat surlar iyice incelenirse güney cephesinin batı ucu yakınında, şehrin en yüksek noktasında bulunmuş olan iç kalenin yanında, liman ile irtibat temin edecek bir kapının mevcut olduğu neticesine varılır. Bugün de izleri görülen eski bir yolun sahilden bu noktaya kadar uzanmış olduğu sonucuna varılır. Bu nokta zamanla erozyon sebebiyle yıkılmıştır. Bu burcun yanında bir kapı bulunuyordu.Şehrin başlıca kapıları kuzey cephede bulunuyor ve tüm kapılar Via Egnatia'ya doğru açılıyordu. (Via Egnatia, İstanbul'u Adriyatik Denizi'ne bağlayan büyük antik Roma yoludur.)Bu kapılardan kuzey surlarının batı köşesi yakınındaki kapı Çarşı Kapısı, surların ortasındaki kapı Orta Kapı, surların doğu ucu yakınındaki kapı ise Kır Kapısıdır.

Silivri hakkında en iyi bilgi veren diğer seyyahlardan biri olan John Covel, kaleye ait tasvirlere de yer verir. Seyyah, aynca kalenin bir krokisi ile çizimlerini de notlarına eklemiştir. Covel, kale kapıları üzerinde bulunan rastladığı kitabelerden de söz eder. Bunlardan biri Kır Kapısı üzerindeki kitabedir. Bir diğeri ise" Allahım kulun Kral Sergios'a yardım et " şeklindeydi. Bu kitabe daha sonradan kaybolmuş olup, Stamoulis koleksiyonunda da yer almamıştır. Kır Kapısı üzerinde de Orhan Gazi ile evlenen Theodora'nın adının geçtiği bir kitabe vardır.

KIR KAPISI Bugün bu kapıdan hiçbir iz kalmamıştır. Bu kapı, Çiftlik Sokağı'nın Fatih Mahallesi' ne girdiği yerdeydi. Oraya bina yapılmadan önce, kapı tesisinin batı burcu ile doğu bur- cunun kalıntılan duruyordu. Kapı, doğu burcunun köşesinden başlayarak 1.50 m. içerideydi. Kapı tesisinin bütünü 15 m. ve kapı burçları arasındaki aralıksa 6.40 m. İdi. Batı burcu 7.60 m. genişliğindeydi.Zeminden başlayarak 36x87 ya da 28x96 cm., büyüklüğünde iki taş sırasından sonra 21x47 ya da 17x35 cm. büyüklüğünde taşlardan yapılmış bir orta bölüm ve daha yukanda 36 cm. uzunluğunda ve 5 cm. kalınlığında tuğlalardan yapılmış beş sıralı bir hatıl ve daha sonra orta irilikteki taşlardan oluşmuş sıralar. Kullanılan harç iri tuğla kırıntılı ve kırmızı renkteydi. Burcun iç cephesi yine aynı yapı tekniğini göstermesine karşın. burada yedi tuğla sıralı hatıllar kullanılmıştı.

CARŞI KAPI Bugünkü çarşı seviyesine göre biraz yüksek durumdaydı. Buraya önce güneye doğru başladıktan sonra batıya dönen rampalı bir yolla çıkılıyordu. Bu yüzden bu kapıya saldıranlar surların önünde yan vaziyete geçtikten sonra kapıya varmış oluyorlardı. Kapının batı ucu yaklaşık 76 yıl önce yol olmuştur. Bugün tamamen yıkılmış durumdadır.

ORTA KAPI Orta Kapı'da yıkılmış durumdadır. 56 yıl önceye kadar kapının doğu kanadı dönme ekseninin dayandığı büyük mermer taş ve lento- sunu oluşturan büyük mermer bloklardan bir bölümüyle sekiz köşeli doğu ve batı burçlarının kalıntılarını görmek mümkündü.Kapının iki yanında bulunan bu iki burcun kaplama taşları alınmış ve üzerlerinde bulunan bir kitabenin bazı parçaları yakındaki bir evin bahçesinde bulunmuştur.)

Geleneksel Silivri Yemekleri 

(Karttaki bilgi:Patriyot Böreği Silivri Yemek Kültürü: Silivri, Rumeli'den gelen insanların iskan edildiği ve yerleştiği bir sahil kasabasıdır. Coğrafi konumu sebebiyle Silivri, siyasi olduğu kadar tarihi ve kültürü ile İstanbul'un ayrılmaz bir parçasıdır. Silivri, neredeyse tüm coğrafi bölgelerimizin tatlarının yaşatıldığı bir mutfağa sahiptir. Daha çok sebze ve hamur işi ağırlıklı bir mutfağı olsa da çeşit bakımından oldukça zengindir. Özellikle börek çeşidi çoktur. Bunlardan başlıcalan: Arnavut böreği, Boşnak böreği, Patriyot böreği, Tatar böreğidir. Arnavut mutfağına özgü yemeklere, elbasan tava, ciğer, kaşe omlet verilebilir: Patriyot mutfağında en çok bilinen yemeklerden "petura" da Silivri de bilinen yemeklerdendir. Silivride hala severek yapılan ve yenen tatlı türlerine örnek ise; pandispanya ve dilme tatlısıdır.Bir kıyı şehri olduğu için Silivri mutfağında deniz ürünleri de geniş yer tutmaktadır. Eylül ayı başında avlanma yasağının bitmesiyle birlikte deniz ürünlerinin bol ve ucuz bulunabileceği Silivride lüfer, kofana, çinekop, palamut, sardalya, uskumru, kolyoz, kılıç, kalkan, hamsi, istavrit, barbunya, tekir, gelincik, levrek gibi balık çeşitleri tüketilir. Midye. tarak, kalamar, is takoz, karides gibi deniz ürünleri de özellikle şehrin yerlileri tarafından bilinip mutfaklarda yer bulur.)

  Piri Mehmet Paşa Bilgi Köşesi

Pîrî Mehmed Paşa ve Pîrî Mehmed Paşa Cami;Piri Mehmet Paşa, Ulemadan Mehmed Celaleddin Ahmed Çelebi nin oğludur. Babası Aksaray'dan Amasya'ya göçtüğu için, bu iki şehirden hangisinde doğduğu ve doğum tarihi ihtilallidir. Piri Mehmed, zamanının alim merkezlerinden biri olan Amasya'da, en Mümtaz alimlerden ders alarak yetişti. İkinci Bayezid padişahın maiyetin de bulunan ilim ve fazilet sahipleri ile birlikte, Piri Mehmet Celeli de istanbul'a Han Osmanlı tahtına çıkınca geldi. Sofya, Silivri ve Galata kadılıklarında bulunduktan sonra, Fatih Sultan Mehmed Harbin Istanbul'daki imaretine mütevelli tayin edidi. Ardından Maliye kalemine geçerek Hazine ve Anadolu Defterdarı oldu. Çaldıran muharebesine Humeli Defterdarı olarak katıldı Selim Han değerini ölçüp biçtiği Piri Mehmedi Çaldıran zaferinden sonra Paşalımla üçüncü vezirliğe getirdi. Mesar seferine giderken de Istanbul'un mubatazasına memur edildi Meridabik ve Ridäniye muharebelerini kazanap "Had-mo Harameyn unvanıyla geri dönerken, PiMehmed Paşa'yı İstanbul'dan davet etti. Şam'da orduya katıları Paşa, burada vezírnázarılık görevine tayin olundu. Piri Mehmed Paşa, sarayda din ve dünya işlerinde, saltanat ve hilafet konulannda padişahın yardımcısa oldu. Piri Mehmed Paşa, Yavuz Sultan Selim'in hilafetinin sonuna kadar veziriazamlik görevine devam etti. Özellikle istanbul tersanesinin yeniden kurulması ve donanmanın güçlenmesini sağladı.Kanuni Sultan Süleyman'ın ilk yıllanında da vezánůzamik mevkini muhafaza eden Piri Mehmed Pasa, Belgrad ve Rodos'un fetihlerinde israr edip, Osmanlı Toprakları’na katılmasını sağladı. Arza girdiği zamanlar, Kanuni Sultan Süleyman, bu tecrubeli ve ağırbaşlı ihtiyar vezirin önünde hicap duyar, kendisine çok iltifatta bulunur ve saygı gösterirdi 1523 yanda, 200.000 akçalık vezaret haslan verilerek emekli edildi.Silivri deki çiftliğine çekilen Piri Mehmed Paşa, orada sakin bir hayat sürüp, kalan ömrünü ibadet ve itaatla geçirdi. 1533 yılında Edirne'de vefat etti. Sliver'de yaptırdığı cami yanına defnedildi Piri Mehmed Paşa birçok hayır eseri yapınmıştır. Emekli olup vefat ettiği Silivri de cami, imaret, mektep ve medreseden oluşan bir külliyesi vardır, türbesi de buradadır, Osmanlı ülkesinin birçok yerinde de hayır eserlen bolunur Aynca Rerozi mahlası yazdığı şürleri vardır hem de kasaballardan buyük saygı görmüştür. İstanbul'un yakınında olması sebebiyle yerleşmek için seçtiği bu şirin kasabaya kazandırdığı eserlerden dolayı da Silivri halkı tarafından hala hayırla yad edilmektedir. İlk adı Ulu Camii ve Camii Kebir olan yapı Piri Mehmed Paşa tarafından 937 Hicri yılda (Miladi 1530) Sermimaran Pirí Mehmed Paşa Camii; Kadilik göreviyle Silivri 'ye tayin edilen Piri Mehmed Paşa, burada vazife yaptığı sürece hem kasabayı sevmiş. Acem Aliye yaptırılımıştır.Silivri'deki Piri Mehmed Paşa Külliyesinin günümüzde ayakta değildir. Camii civarındaki külliye arazisi zamanla şahsi mülkiyete geçmiş, külliyenin bulunduğu alana muvakkithane, darüttalin ve han dışındaki bölümlen evler ve dükkanlar yaptırılmıştır. Bir vakitler arazisi denize kadar uzanan camii gunümüzde kıyıdaki binalardan dolayı sahilden görülememektedir. İstanbul'da aynı dönemde inşa edilen camilerle kıyas landığında fazlaca büyük olmadığı görülen Piri Mehmed Paşa Camii, geniş bir açıklığın ortasında, yüksekçe bir set üzerinde bulunduğu için abidevi bir görünüm sergilemektedir. Geleneksel "T plan ile yapılan camide ana mekân ।। kubbe ile örtülmüştür kible yönündeki yarım kubbe, sağlı sollu 9 metre çapında bir mahfillerde yer alan iki küçük kubbe ve son cemaat yerini örten beş kubbe lle plan tamamlanır. Otuz pencere de aydınlanan ana mekan ferah ve aydınlıktır. Kubbe ve duvarlar kalem işleriyle tezyin edilmiştir. Kubbe ile mihrap ayeti kerimelerle süslenmiştir. Caminin tek minaresi son derece zarif olmakla birlikte kaidesi ha içinde sonradan, 18. yüzyılda yapılmıştır Caminin girişindeki ana portal üzerinde bulunan kitabede kelime-i şahadeti ile birlikte binanın inşa tarihi olan Hicri 937 (Miladi 1530) tarihi verilmekte olup kitabe şu şekildedir. "La ilahe illa Allah. Muhammed Resulallah.Aynca son cemaat yerinin ortasındaki kemerin üzerinde de "Tarihi Tamir 1313" kaydı vardır.Buna göre camil 1896 yılında ramir görmüştür.Depremler ve en son özellikle Bulstar işgalinde ciddi zarar gören camii, çeşitli kereler tamir ve restorasyon dan geçirmiştir. Şu anki minarenin yapım tarihini gösteren son cemaat yerindeki 1179 (Miladi 1765), ve kemer üzerindeki 1313 (Miladi 1896) kaydı caminin Osmanlı döneminde gördüğü tamirlerin belgesidir. Vaktiyle şadırvanın sağında vöe solunda yer alan kabirlerin mezar taşlan 1960'lı yıllardaki restorasyon sırasında caminin arkasındaki Piri Mehmed Paşa kabri civarına taşınmıştır. Bu taşlar Silivri eşrafına, din adamlarına ve tarikat büyüklerine aittir.)

       “Slymbria kalesi bilgi kartı” 

    Osmanlı döneminde Silivri kalesi”

İşte yukarıdaki Osmanlı döneminde çizilmiş resimde 47 metre yüksekliğinde ki kale bulunmakta! Bu iki resimdede o tepeden manzarayı izlerken çektiğim kareler!

 Günümüzde Kale Park ismi ile kullanılan tarihi kalenin giriş kapısı.

Açıkhava müzesi olarak düzenlenen ve saraydan kalanların sergilendiği yer.

Saraydan kalan kabartmalar

     Osmanlı dönemi süs taşı         (dekoratifte kullanılırmış) 

  

      Osmanlıca yazılmış mezar taşı

          İbranice yazılmış kitabe

          Yunanca yazılmış kitabe

    Bizans dönemi taş kabartması

Açık hava müzesinden kareler


  Osmanlı dönemden kalma tarihi mübarek çeşme

O zamandan kalma yıkık duvarları restore edip günümüze böyle güzel bir açık hava müzesi haline getirmişler (parkın girişi)

    Açık hava müzesinden😌

Evet gezimizin sonuna geldik eminim çok memnun kalacaksınız bu geziden sizlerde en yakın zamanda gezmelisiniz şimdiden okuduğunuz için teşekkür ederim☺️

Görüşmek üzere😌

Hümeyra Özkan


 


     



32 yorum:

  1. Silivri hakkında bir bilgim yoktu. Tarihi mekanlarıyla güzel bir yermiş. Siz de bayağı emek vermişsiniz yazınıza.

    YanıtlaSil
  2. maşallah maşallah detaylı anlatmışsın ne güzel yazı olmuş, şirin de anlatmışsın :) ören evi bilmiyordum onu da ğğrendim :) silivri hep iş toplantıları seminerler için gideriz ama hiç gezmedim ama gezeyim artıkın :) bcp haziran yazısını ilk sen yazmış olduuun heyoooo :)

    YanıtlaSil
  3. Müfred ve deeptone hanım çok teşekkür ederim yorumlarınız için elinden geleni aktarmaya çalıştım beğenmeniZe çok sevindim ama yazının rengini temayı düzeltirim derken yapamamıştım şuan farkettim hemen düzeltmeliyim😌

    YanıtlaSil
  4. Gerçekten belgesel gibi dolu dolu bir içerik olmuş. Tarihi bilgiler için de teşekkürler. Bayağı gezilecek yer varmış, Silivri'ye gittiğim oldu ama böyle gezme imkanım olmamıştı. :)

    YanıtlaSil
  5. Ne demek duygu hanım bişey değil beğenmenize çok sevindim faydalanabildiyseniz ne mutlu bana☺️

    YanıtlaSil
  6. Silivri'de anneannem yıllarca yaşadı, güzel şirin yaşanası bir yer hakikaten, sahilini ve çarşısını çok severim :) Kalepark'a geçen ay biz de gittik, o koy ve Osmanlı döneminden kalma müslüman/Rum mezar taşları benim de ilgimi çekmişti epey. Koy manzarası da akdeniz hissiyatı verdi bana, muhteşemdi. Çok bilgilendirici bir yazıydı, teşekkür ediyoruz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten öyle muhteşem bi yer mutlaka gezilip görülmeli bide bunlar sadece bi kısmı daha çok gezilecek yerleri var 😌

      Sil
  7. Arkadaşlar yorumlar için çok teşekkür ederim tekrardan burdan bir isteğim olucak sayfamı takip edebilir misiniz ederseniz çok mutlu olurum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. arkadaşlara söylerim ben yavaş yavaş blogunuza üye olurlar :) ben bloglara üye olmadan okuyorum. üye olduğum blog yok ama iyi okurum :)

      Sil
    2. sayfadan sayfaya sude arkadaşımızın yazılarına yorum yapmak için yazının başlığına tıklayacaksınız yazaının tamamı ve yorum kısmı çıkacak karşınıza :)

      Sil
    3. Evet bende öyle biliyorum ama yazıyı okuduktan sonra saten aradım bi türlü bulamadım bir daha bakayım belki gözümden kaçtı

      Sil
  8. sudenin blogunu açınca BCP Mayıs Ejderhanın Kızı Kitap Yorumu adlı başlığın üstüne tıklayın sonra yazı açılacak yazının sonuna dek gidin yorum kutusu orda :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet gördüm yaa çok teşekkür ederim yinede deeptone hanım😌

      Sil
  9. BCP'ye hoş geldin!!! Ne güzel herkes benden önce gelmiş. Sevindim :)) Emeklerine sağlık!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşbulduk tefrikasına Beğenmene çok sevindim kardeşim 😌

      Sil
  10. Ay dolu dolu bir yazı olmuş hakikaten! Emeklerine sağlık Hümeyra'cım <3
    Silivri'nin bir köyüne ailecek gider geliriz. Ama ben gimek istemem, zorla götürürler. Bana toprak değil medeniyet lazım börtü böcekle asla duramam :D Denize doğru böyle güzel yerlerin olduğunu bilmiyordum, maşallah. Yazını okumasam Tekirdağ sınırındaki o köyden ibaret sanacaktım Silivri'yi. Sağolasın kardeşim.

    YanıtlaSil
  11. Renkli yorumlarınızla beraber çok keyifli ve bilgi dolu bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık:) Silivri'nin tarihte önemli bir yeri olduğunu öngörebiliyordum ancak bu bilgilerin çoğundan haberdar değildim. Paylaşımınız için teşekkür ederizz:)

    YanıtlaSil
  12. Yorumlarınız için çok teşekkür ederim kardeşim inşallah başka yazılarımlada bilgilendirmeye devam edeceğim sizleri😌

    YanıtlaSil
  13. Gezip görmediğimiz o kadar çok yer var ki! Kaleminize sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bişey değil efendim nedemek elimden geldiğince yazdım birşeyler😌

      Sil
  14. İsmini duyduğumuz ama gezemediğimiz yerler, sağolun gezi için

    YanıtlaSil
  15. Evet bende ismini bilirdim ama gezince tarihi bilgiler ile resmen tarih şoku yaşadım aslında İstanbul’da okadar çok yer varki ama görebilmek gezebilmek malesef elimizde olamayabiliyor

    YanıtlaSil
  16. Selamlar
    Silivri hemen yanı başımızda ama sorun ki kaç kere gitmişiz?
    Yazınız dolu dolu gerçek bir belgesel tadında olmuş, ellerinize sağlık :)
    Gezmeyi ve gezi yazılarını ben de çok severim.
    Görüşmek üzere ~~

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim doğrudur valla İstanbul’da 25 yıldır yaşıyorum bende sizinle aynı durumdayım bi Silivri’ye nasip oldu gezmek okadar☺️

      Sil
  17. Tarihi yerleri çok severim. Tam benlik bir yer :)

    YanıtlaSil
  18. Aynen Nurgül hanım bende çok severim

    YanıtlaSil
  19. Kpss için tarih çalıştıktan sonra tanıdık isimleri görmek gülümsetti. Çok detaylı ve güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  20. Ellerinize sağlık güzel bir tanıtım yazısı olmuş. Silivriye girmek nasip olmadı hiç çk güzel görünüyor.

    YanıtlaSil
  21. Teşekkür ederim inşallah görmek isteyen herkese nasip olur😌

    YanıtlaSil

BCP (Blogları Canlandırma Projesi) Ağustos Yazısı

     Merhaba sevgili okuyucularım!  Bu ayın konularından biride tıp imiş. O zaman biraz gerçek tıptan konuşalım. Evet gerçek tıp nedir sizce...